BUÇUKLU SEMTİN HERGELE ÇOCUKLARI ÇIKTI

Kültür - Sanat 01.07.2015 - 12:12, Güncelleme: 01.12.2021 - 20:21 1971+ kez okundu.
 

BUÇUKLU SEMTİN HERGELE ÇOCUKLARI ÇIKTI

Yaklaşık dört ay önce Münih’e yerleşen ve Münihin Sesi internet portalını kuran gazeteci Deniz Gezginci’nin “BUÇUKLU SEMTİN HERGELE ÇOCUKLARI” adlı kitabı okurlarıyla buluştu. Kitap Türkiye’de kısa sürede yoğun ilgi gördü.
Türkiye'nin '35 buçuk' sloganıyla tanıdığı Karşıyaka Spor Kulübü'nün taraftar, yönetici, sporcu, gazeteci anılarının yer aldığı kitapta 1980 darbesinin gençler üzerinde ki etkisine yer veriliyor. Karşıyaka Spor Kulübü'nün (KSK) taraftarıyla ünlü olduğunu dile getiren Deniz Gezginci, "Kitabımda sadece taraftarların değil, eski yönetici, sporcu ve gazetecilerin anılarına da yer verdim. Daha önce kulüp tarihiyle ilgili kitaplar yazılmıştı, ancak anıların harmanlandığı ilk kitap bu oldu" dedi.2005 yılından bu yana toplamaya başladığı anıları, son 5 yılda kitaba dönüştürdüğünü ifade eden Deniz Gezginci, "Karşıyaka taraftarının 1980'lerdeki grubu Hergele'den şimdiki Çarşı'ya kadar geçen süreçte yaşanan hikayelerde her Karşıyakalı kendinden bir şeyler bulacak. Sadece Karşıyaka taraftarı değil, diğer kulüplerin taraftarları da kitaba ilgi gösteriyor. Bu anılarda 80'li yıllarda ülkemizdeki sosyal ve siyasi yapının etkilerini de okuyucu görecek" dedi. Bu kitap Karşıyaka aşkına...  Deniz Gezginci, karşı koyamadığı Karşıyaka sevdasıyla ve gazetecilik heyecanıyla yazdığı, 10 yıllık hummalı bir çalışmanın ürününü, 'Buçuklu Semtin Hergele Çocukları'nı piyasaya sürdü. Biz de genç yazarımıza kitapla ilgili merak ettiklerimizi ve Karşıyaka ruhunu sorduk.   Begüm Tanur/Ege'nin Habercisi-Deniz Gezginci, İzmirli değil 35 buçukluyum diyerek başlıyor her söze. Karşıyaka’da doğmak, nüfus kağıdımda Karşıyaka yazması benim en büyük gururum diyor. İsminin önünde profesör veya doktor başlıklarının yer alması değil ‘Karşıyakalı Deniz’ olmak önemli onun için. Doğduğu, büyüdüğü, ilkleri yaşadığı İzmir’in ‘Buçuklu Semti’ Karşıyaka aşkıyla yanıp tutuşan genç yazarımız Deniz Gezginci, aynı zamanda gazeteci. “Karşıyakayla tanıştığım zaman futbolcu olmak istiyorum diyordum ama tribündeki herkes maçı izlerken benim hep bir gözüm gazetecilerde olurdu. Ben de dedim ki bir gün iyi bir gazeteci olacağım, Karşıyaka’yı yazacağım” demiş gazeteci – yazar. Küçüklük hayalini gerçekleştirdi ve Karşıyaka’nın çıkardığı önemli spor yazarlarından oldu Gezginci. Gazetecilik ve Karşıyaka’yı birleştirdiği ilk büyük adımı ‘yeşilkırmızı.net’ haber sitesiyle kısa sürede Karşıyaka taraftarının ve spor severlerin yakından takip ettikleri arasına yerleşiverdi. Sitesi için Karşıyaka eski sporcularıyla, yönetimiyle, taraftarıyla röportajlar yapan Gezginci tüm bu anılarını bir kitapta toplamaya karar verdiğinde aslında elinde anılardan daha fazlası vardı. Karşıyaka aşkı… Anılar anıları kovaladı. İstedi ki Karşıyaka’ya gönül vermiş herkesten bir parça olsun, Karşıyaka ruhunu taşıyan herkes o anıların bir parçası olsun. Biz de Gezginci’yi daha yakından tanımak için, Karşıyaka ve ilk kitabı ‘Buçuklu Semtin Hergele Çocukları’ üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.      ‘Yeşil Kırmızı’yı ne zaman kurdunuz? 2005 yılında hayata geçti. 19 Kasım 2005 yılında hatta ilk yaptığımız haberde Onursal Başkanımız Selçuk Yaşar’ın haberiydi. Önce ‘Yeşil Kırmızı’yı kurdunuz sonra Karşıyaka’yla ilgili kitap yazdınız. Karşıyakalı olmanızın dışında sizdeki bu aşk nasıl başladı? Bunu sizi kısa bir anımla anlatayım. Birgün babamla Karşıyaka - Galatasaray maçına gitmiştik. Babam da Karşıyakalıdır ve uzun yıllar Karşıyaka’da yöneticilik yaptı. Bilet almak için gişeye gittiğimizde Karşıyaka tribünü bilet kuyruğu çok uzundu. Kuyrukta beklesek kesin yetişemeyecektik. Karaborsadan Galatasaray tribünü bileti bulduk. Babam da maçı hiç izleyememektense gel biz Galatasaray tarafına girelim dedi. Maça girdik. Atatürk stadını düşün 50 bin tane Galatasaray taraftarı var garibim Karşıyakalılar 10 bin kişi. Galatasaray bir bağırıyor Karşıyaka’nın sesi duyulmuyor. O anda babama burada ne işimiz var dedim. Bizim kendi takımımızın tribününde olmamız lazım. O günden sonra Karşıyaka dışında hiçbir takımın maçına gitmedim. 7-8 yaşlarımda Karşıyaka’yla bu şekilde tanıştım ve kopamadım. Zaten Karşıyaka bir virüstür. Karşıyaka tribününde o atmosferi yaşayan, o mücadelenin içine girenlerin kanına bir kez girdikten sonra Karşıyaka’dan vazgeçmeleri çok zor. Tabii bunun iyi yönleri de var kötü yönleri de var. Peki bahsettiğiniz bu Karşıyaka ruhu nedir sizin için? Bence Karşıyaka bir başkaldırı ve mücadeledir. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan Karşıyaka Spor Kulübü vardı ve tarihe baktığınız zaman Karşıyakalıların mücadeleden hiçbir zaman kaçmadığını görürsünüz. Örneğin Kurtuluş Savaşı’nda Karşıyaka yöneticileri sporcuları bırakıp savaşa gitmiştir. İzmir’de özellikle savaş yıllarında kapı çaldığı zaman kim geldi diye sorulduğunda ‘biz Karşıyakalıyız’ deyip içeri girerlermiş. Bu bir parolaymış. Karşıyakalı olmak başkaldırı ve mücadelenin yanında kesinlikle farklı olmaktır. Kitabımda da buna çok değindim ve kitabı yazış amacım da zaten Karşıyaka taraftarının farkını ortaya koymak. ‘Buçuklu Semtin Hergele Çocukları’nda okuyucuyu nasıl anlar bekliyor? Yoğunlukla taraftar anılarına mı yer verdiniz? Bu kitap 10 yıllık bir birikimle oluşan bir kitap, yeşilkırmızı.net için çalışmaya başladığımda aslında kitabımın da temelleri atılmış oldu. Çünkü bu anıları kitap haline getirmeye karar verdiğimde ilk ‘Yeşil Kırmızı’daki anılardan başladım. Ama her anı, anıyı kovaladı. Beş yıl önce anıları kitaplaştırmaya karar verdiğimde aldım elime ses kayıt cihazını Karşıyaka’nın tarihinde imzası olan herkesi dinlemeye çalıştım. 10 yıl çok uzun bir süre kitap yazmak için aslında. Bunun nedeni de benim birazcık arsızlık yapmam. Hep daha fazlasını istedim. Kitabın içinde o kadar ilginç anılar var ki bunları yazmasam çok büyük bir haksızlık olurdu. Mesela Karşıyaka 35 buçuk olarak bilinir. Peki bu 35 buçuk nedir? Kimin fikridir? Bunu araştırdım. Onun hikayesini dinledim. Diğer bir mesele kitabımın isminde geçen ‘Hergele’ kelimesi. Bunun da enteresan bir oluşumu var aslında. Hergele ilk taraftar gurubumuzun adı. Çıkış noktası da Karşıyaka Çarşı’da vapur iskelesinin hemen karşısındaki İş Bankası’nın önünde demirler varmış. O meydandan da hergelen mutlaka geçtiği için adı ‘Hergelen Meydanı’ olarak anılmaya başlanmış. Hergelen Meydanı’nda gençler vakit geçirirmiş. Demirlerin önünde buluşur, kızlara takılırlarmış, sohbet ederlermiş. Bu meydanda vakit geçiren Karşıyakalı gençler de sonrasında ‘Hergele’ olarak anılır olmuş. Yani kitapta Hergele’den Çarşı’ya kadar pek çok ana ve anıya yer vermeye çalıştım. Çarşı’daki arkadaşlar da Hergele’de büyümüş insanlar. Kitabın içinde 80’lerin başından günümüze kadar Karşıyaka ruhunu taşıyan tüm abilerimizin anılarına yer vermeye çalıştım. Kitabın açılışını da 80-81 sezonunda oynanan tarihi Karşıyaka – Göztepe maçıyla yapmak istedim. Sonrasında kitaba yönetici anılarını, sporcu ve gazetecilerin yaşadıklarını ekledim. Bizim her yöneticimiz fanatik bir taraftardır. Bazen şeref tribününde otururken yönetici olduklarını unuturlar. Onun için çok da başımızın ağrıdığı olmuştur. Karşıyaka sadece İzmir’in değil Türkiye’nin en renkli, en heyecanlı kulübüdür. İstedim ki dünyaya nam salmış semtimizi herkes bilsin, bu ruhu herkes yaşasın.  Gazeteci olmanızdan kaynaklanan deneyimle anıları daha da çoğalttınız diyebilir miyiz? Aslında evet ben çok şanslıydım. Gazetecilik eğitimi aldım, sonrasında bilgi işlem üzerinde kendimi geliştirdim bu benim kendi şansımdı. Ayrıca babamın Karşıyaka Spor Kulübü’nün içinden gelen birisi olması da öyle. Hem gazeteciyim, hem fanatik bir Karşıyaka taraftarıyım hem de bilgi işlemciyim. Teknolojiyi de gazeteciliği de iyi kullandım. Kitabı yazarken dinlediğim anılardan bir tanesi ‘ölüm treni’ diye adlandırılan Hergele’nin otobüsüyle ilgili. Ben o otobüsün içinde olamadım ama o anı yazarken kendimi o otobüsün içindeymiş gibi hissettim. Bazen gözlerimden yaşlar geldi. Bazen durduk yere gülmeye başladım. Hayatlarında bir kez olsun Karşıyaka maçına gitmiş olan birinin kendinden bir şeyler  bulabilceği bir kitap oldu. Bu kitabı Karşıyakalı olmayan biri yazamaz. Tribünden olmayan biri yazamaz. Her anıyı hissetmeyen birinin bu kitabı yazması çok çiğ olurdu. Bunu kimse yanlış anlamasın ama gerçek bu. Ben bu kitabı Karşıyakalılar için yazdım. Bizden sonraki nesiller Karşıyaka tribünlerini, sporcularını, yöneticilerini bilsin istedim. Ama bu kitabı raflarda gören Bursasporlusu da Fenerbahçelisi de Göztepelisi de alıp okuyacak diye düşünüyorum. Kitapta tamam Karşıyaka anıları var tabii ki ama bu anılar kendiliğinden oluşmadı. Hepsinin oluşmasında diğer kulüplerin de katkıları var tabii. Deplasman anıları, rakip takımla aralarında geçen olaylar var. Ayrıca bu kitap sadece futbolu, sporu değil türk insanını da yansıtıyor. Okuyanlar bana hak verecek. 80’lerden sonra yaşanan siyasi olayların insanlar üzerindeki etkisini görebilirsiniz içerisinde. İnsanlar baskı altında yaşadıktan sonra kendilerini adayacak bir şey aradılar ve bu onun hikayesi. Peki o dönemin Karşıyaka taraftarıyla, günümüzün taraftarı arasında nasıl farklar var? Aslında bu taraftar farklılığı değil. O zamanın taraftarı da çok seviyormuş kulübünü. O zaman da Karşıyaka için canını verecek kadar seviyorlarmış, şimdi de öyle. Bizim Özgür’ümüz, Özgür Soylu’muz canını verdi. Çok üzücü bir olay. Yani bu sevgi bence sevgi olarak, taraftar olarak değişmedi ama Türkiye’deki insan yaşantısı değişti. İnsanların profili değişti. Türkiye’de ve dünyada son zamanlarda şiddet arttı. Mesela baktığınız zaman eksi taraftarlar kavga da en fazla yumruklaşırdı. Karşı tarafa taş atmak bile erkekliğe yakışmazdı. Şimdiki taraftarlara bakıyorsunuz, sadece Karşıyaka taraftarı için demiyorum bunu, bütün tribünlerde olan olaylara bakıyorsunuz hepsinde aynı. İnsanlık ne uğruna olursa olsun bu noktaya gelebilir mi? Bence taraftar değişmedi, toplum değişti. Yoksa bizim taraftarımız eskiden de aynıydı. 80’lerin taraftarları belki çok önde değiller ama hala tribünlerdeler. Hepsiyle ben görüşüyorum, hepsini maçlarda görüyorum. Kitabınıza ilk tepkiler nasıl oldu? Kitabın ismine çok olumlu tepkiler alıyorum. Benim için önemli olan içinin güzel olması. İsminin yada kapağının güzel olması değil. Ben anılarını dinlediğim kişilerden şunu öğrenmek istedim. ‘Ben sizin bana anlattıklarınızı okuyucuya yansıtabilmiş miyim?’ dedim. Kitabı az zamanda bitirenler de muhteşem anlatmışsın dediler. Onlar yaşadıkları için eğer öyle dedilerse demek ki düzgün bir şey ortaya çıkmış diye düşünüyorum. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum. Sevgili Bülent Zeren ve Ekrem Gürsav ağabeylerimiz Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi kurdular. Kitabım da Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi’ne kondu. Hatta onlara önce bir okusaydınız dedim ama onlar hemen müzeye koymak istediler. Sağolsunlar beni çok gururlandırdılar. Kitabı yazma aşamasında nasıl destekler aldınız? Ben bu kitabı hiç bir maddi destek beklemeden yazdım. Böyle bir kitap yazayım, şöyle para kazanayım gibi bir düşüncem de olmadı. Manevi olarak da sağolsunlar bugüne kadar görüşmek istediğim herkes bana gönlünü ve kapısını açtı. Bir gün bir kişi bile ‘Deniz kusura bakma sana ayıracak zamanım yok’ demedi. Bu benim için en büyük destekti. İşlerini güçlerini bıraktılar.  Sanırım bugüne kadar yaptıklarımızdan dolayı o samimiyeti yakalamışız. Yakalamamış olsak ‘yeşil kırmızı’ sitesi de çok çabuk yükselmezdi. İnsanlar bizim bir rant peşinde koşturmadığımızı gördü. Tribün liderinin, amigonun yeri tribündür. Bana siz milyonlar verseniz de ben o tribüne çıkmam. Yani benim ön plana çıkayım gibi beklentim zaten olmaz. ‘Karşıyaka’nın yetiştirdiği bir gazeteciyim. Yani Karşıyakalı, tribünden gelen, Karşıyaka’yı yaşayan…Ben gazeteciysem bırakın ben de bu konuda yardımcı olayım. Ben de sizin sesinizi gazeteci olarak duyurmaya çalışayım’ dedim hep onlara.  Ben sadece gazetecilik yapmaya çalıştım. Onlar da bana güvendiler, dediler ki Deniz bize zarar verecek hiç bir şeye imza atmaz. Bir Karşıyakalı olarak bugüne kadar kulübüme zarar getirecek bir şey yapmadım, yapmam. Bir Karşıyakalıya hiç bir zaman zarar getirmemeye çalıştım. Ben çok insancıl biriyimdir ama birinin Karşıyakalı olması benim için çok çok ayrıdır. Ben sadece aracıyım yani bu kitap benim kitabım değil. Bu kitap onların kitabı. Onlar anlattı ben onların anlattıklarını yazdım. Bu kitap Hergele’nin kitabı, bu kitap Çarşı’nın kitabı,… Ben yapmasaydım belki bir gün Osman yapacaktı, Ali yapacaktı. Ama bunu bir kişi yapacaktı. Benim şansım ilk olmak oldu. ‘Ben aracıyım’ sözünüz tüm söylediklerinizi özetler nitelikte. Peki yine Karşıyaka’yla ilgili olabilir ya da farklı bir konu üzerine olabilir. Başka kitap projeleriniz var mı? Bunun devamı gelecek mi? Evet var. Daha önce de bahsettim bu kitabın çok uzun sürmesinin nedeni çok fazla anı var. Ben aslında bütün anılara yer vermek istedim. İstedim ki o anılar insanlarla birlikte göçüp gitmesinler. O anılar bir yerlerde yazılsın, kaydedilsin. Daha çok anı var. Kitap baskıdan çıkar çıkmaz inanın o sabah yeniden başladım anıları toplamaya. Kitapta da yazdım ben kolları sıvadım diye. Bu kitap bana kılavuz olacak. Bu kitapta yaptığım hataları görücem, bu nedenle geri bildirimler gerçekten benim için çok önemli. Kitabın sonunda da yazdım, Karşıyakalılardan rica ediyorum. Atladığım olabilir, bir anıyı tam lanse edememiş olabilirim ya da o anının farklı boyutları olabilir. Orada iletişim adresim var lütfen bana ulaşsınlar. Ben o anıları toplamaya devam ediyorum. Ya bu kitabın başka baskılarına ekleyebilirim ya da farklı bir kitap yaparım. Karşıyaka’nın daha çok anısı var. Görüşemediğim çok değerli insanlar var onlardan çok özür diliyorum ve beni anlamalarını dinliyorum. Ben uzun yıllardır Antalya’da yaşıyordum son dört aydan beri de Almanya Münih’de yaşıyorum. Buraya iki üç günlüğüne gelip hep ailemi bir kenara bırakıp, röportaj peşinde koşuyorum. Üç günlüğüne Karşıyaka’ya gelsem, üç günümün iki gününü hep Karşıyaka’ya ayırdım. Bir gününü aileme ayırmak zorunda kaldım. Keşke burada yaşıyor olsaydım, daha fazla zamanım olsaydı da hepsiyle görüşebilseydim ama görüşeceğim, devam edeceğim anıları toplamaya. Biz ‘yeşil kırmızı’ için çok değerli insanlarla röportajlar yaptık. Bu röportajlar bir ilk niteliğindeydi. Mesela rahmetli Ali Çoban’la bir röportaj yaptık. Ali Çoban röportajı Karşıyaka’da bir ilkti. Rıdvan Dilmen’le röportaj yaptık. Bu röportaj şu açıdan çok önemliydi; bilirsiniz Türkiye’de Rıdvan Dilmen denildiğinde Fenerbahçe’nin efsanevi futbolcusu akla gelir. Ama biz Rıdvan Dilmen’le yaptığımız röportajda ona Karşıyaka amblemini öptürdük ve röportajın başlığını ‘Ben Karşıyakalıyım’ diye attık. Bence bu çok çok büyük bir olaydır. Ogün Altıparmak’la röportaj yaptık. Gode Cengiz’in ailesiyle röportaj yaptık. Yani Karşıyaka’nın efsanesini birebir eşinden dinledik. Anılarına da zaten kitapta yer verdim. Elimde çok fazla geleceğe aktarılması gereken röportajlar var. Anı kitabı bir yandan devam edecek ama ilk iş olarak da ikinci kitabı yine faklı bir isimle bu sefer ‘Yeşil kırmızı anılar’ değil de ‘ Yeşil kırmızı ropörtajlar’ başlığında röportajları yayınlamayı düşünüyorum. Son dört aydır Münih’te yaşıyorum dediniz. Karşıyaka aşkıyla dolu olan bir insan niçin bu kadar uzun süredir Karşıyaka’da değil? Aslında bu lafı sevmiyorum ama galiba doğruluk payı da var. Uzaktan sevmek sevmelerin en güzelidir. Ben Antalya’da yaşadığım zaman, orada da çok değerli Karşıyakalı arkadaşlarım vardı. İnanın biz Antalya’da Karşıyaka’yla yatıp Karşıyaka’yla kalkıyorduk. Beni buradan arıyorlardı ‘Deniz sizin orada yaptığınız organizasyonları, sizin oradaki birliğinizi biz burada yapamıyoruz’ diyorlardı. Biz her hafta mutlaka beach voleybol oynuyorduk, yat turları, rafting turları yapıyorduk. Hep Karşıyakalılarla yapıyorduk ve biz bunları yaptımız zaman Antalya’da yer yerinden oynuyordu. Aynı kafada olan, aynı şeylerden keyif alan 100 tane Karşıyakalı bir araya gelince Antalya’da ilgi çekiyordu. Şimdi Münih’teyim, orada yaşıyorum. Bu sefer Karşıyaka’dan kilometre olarak daha uzak kaldım. Ama bu benim sevgimi daha da perçinliyor, bu sefer işin içine özlem giriyor. O özlem de zaten bunları yazdırıyor. Ben aynı zamanda burada yaklaşık on yıldan beri de Yenigün gazetesinde köşe yazarlığı yapıyorum. Özel haberlerimi de oraya yazıyorum. Yeşil kırmızı yayın hayatına başladığında bana diyorlardı ki ‘sen Antalya’da yaşıyorsun, buradaki haberleri buradaki gazetecilerden daha iyi takip ediyorsun.’ Buradaki gazeteci arkadaşlarım da çok başarılı onları kesinlikle rencide etmek değil amacım ama bana hep nasıl yapıyorsun bunu diyorlar. Bu bir aşk, Bunu nasıl yapıyorum diye sorarsanız çünkü önce ben merek ediyorum. Ben taraftarım çünkü. Neden bizim yaptığımız haberler çok seviliyor? Çünkü ben hemen merak ettiğimi araştırıyorum, taraftarın gözüyle bakabiliyorum. Yani uzakta olmak biraz daha o sevgiyi perçinliyor öyle söyleyeyim. egeninhabercisi.com / özel
Yaklaşık dört ay önce Münih’e yerleşen ve Münihin Sesi internet portalını kuran gazeteci Deniz Gezginci’nin “BUÇUKLU SEMTİN HERGELE ÇOCUKLARI” adlı kitabı okurlarıyla buluştu. Kitap Türkiye’de kısa sürede yoğun ilgi gördü.

Türkiye'nin '35 buçuk' sloganıyla tanıdığı Karşıyaka Spor Kulübü'nün taraftar, yönetici, sporcu, gazeteci anılarının yer aldığı kitapta 1980 darbesinin gençler üzerinde ki etkisine yer veriliyor.

Karşıyaka Spor Kulübü'nün (KSK) taraftarıyla ünlü olduğunu dile getiren Deniz Gezginci, "Kitabımda sadece taraftarların değil, eski yönetici, sporcu ve gazetecilerin anılarına da yer verdim. Daha önce kulüp tarihiyle ilgili kitaplar yazılmıştı, ancak anıların harmanlandığı ilk kitap bu oldu" dedi.

2005 yılından bu yana toplamaya başladığı anıları, son 5 yılda kitaba dönüştürdüğünü ifade eden Deniz Gezginci, "Karşıyaka taraftarının 1980'lerdeki grubu Hergele'den şimdiki Çarşı'ya kadar geçen süreçte yaşanan hikayelerde her Karşıyakalı kendinden bir şeyler bulacak. Sadece Karşıyaka taraftarı değil, diğer kulüplerin taraftarları da kitaba ilgi gösteriyor. Bu anılarda 80'li yıllarda ülkemizdeki sosyal ve siyasi yapının etkilerini de okuyucu görecek" dedi.

Bu kitap Karşıyaka aşkına... 

Deniz Gezginci, karşı koyamadığı Karşıyaka sevdasıyla ve gazetecilik heyecanıyla yazdığı, 10 yıllık hummalı bir çalışmanın ürününü, 'Buçuklu Semtin Hergele Çocukları'nı piyasaya sürdü. Biz de genç yazarımıza kitapla ilgili merak ettiklerimizi ve Karşıyaka ruhunu sorduk.
 

Begüm Tanur/Ege'nin Habercisi-Deniz Gezginci, İzmirli değil 35 buçukluyum diyerek başlıyor her söze. Karşıyaka’da doğmak, nüfus kağıdımda Karşıyaka yazması benim en büyük gururum diyor. İsminin önünde profesör veya doktor başlıklarının yer alması değil ‘Karşıyakalı Deniz’ olmak önemli onun için. Doğduğu, büyüdüğü, ilkleri yaşadığı İzmir’in ‘Buçuklu Semti’ Karşıyaka aşkıyla yanıp tutuşan genç yazarımız Deniz Gezginci, aynı zamanda gazeteci. “Karşıyakayla tanıştığım zaman futbolcu olmak istiyorum diyordum ama tribündeki herkes maçı izlerken benim hep bir gözüm gazetecilerde olurdu. Ben de dedim ki bir gün iyi bir gazeteci olacağım, Karşıyaka’yı yazacağım” demiş gazeteci – yazar. Küçüklük hayalini gerçekleştirdi ve Karşıyaka’nın çıkardığı önemli spor yazarlarından oldu Gezginci. Gazetecilik ve Karşıyaka’yı birleştirdiği ilk büyük adımı ‘yeşilkırmızı.net’ haber sitesiyle kısa sürede Karşıyaka taraftarının ve spor severlerin yakından takip ettikleri arasına yerleşiverdi. Sitesi için Karşıyaka eski sporcularıyla, yönetimiyle, taraftarıyla röportajlar yapan Gezginci tüm bu anılarını bir kitapta toplamaya karar verdiğinde aslında elinde anılardan daha fazlası vardı. Karşıyaka aşkı… Anılar anıları kovaladı. İstedi ki Karşıyaka’ya gönül vermiş herkesten bir parça olsun, Karşıyaka ruhunu taşıyan herkes o anıların bir parçası olsun. Biz de Gezginci’yi daha yakından tanımak için, Karşıyaka ve ilk kitabı ‘Buçuklu Semtin Hergele Çocukları’ üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.     

‘Yeşil Kırmızı’yı ne zaman kurdunuz?

2005 yılında hayata geçti. 19 Kasım 2005 yılında hatta ilk yaptığımız haberde Onursal Başkanımız Selçuk Yaşar’ın haberiydi.

Önce ‘Yeşil Kırmızı’yı kurdunuz sonra Karşıyaka’yla ilgili kitap yazdınız. Karşıyakalı olmanızın dışında sizdeki bu aşk nasıl başladı?

Bunu sizi kısa bir anımla anlatayım. Birgün babamla Karşıyaka - Galatasaray maçına gitmiştik. Babam da Karşıyakalıdır ve uzun yıllar Karşıyaka’da yöneticilik yaptı. Bilet almak için gişeye gittiğimizde Karşıyaka tribünü bilet kuyruğu çok uzundu. Kuyrukta beklesek kesin yetişemeyecektik. Karaborsadan Galatasaray tribünü bileti bulduk. Babam da maçı hiç izleyememektense gel biz Galatasaray tarafına girelim dedi. Maça girdik. Atatürk stadını düşün 50 bin tane Galatasaray taraftarı var garibim Karşıyakalılar 10 bin kişi. Galatasaray bir bağırıyor Karşıyaka’nın sesi duyulmuyor. O anda babama burada ne işimiz var dedim. Bizim kendi takımımızın tribününde olmamız lazım. O günden sonra Karşıyaka dışında hiçbir takımın maçına gitmedim. 7-8 yaşlarımda Karşıyaka’yla bu şekilde tanıştım ve kopamadım. Zaten Karşıyaka bir virüstür. Karşıyaka tribününde o atmosferi yaşayan, o mücadelenin içine girenlerin kanına bir kez girdikten sonra Karşıyaka’dan vazgeçmeleri çok zor. Tabii bunun iyi yönleri de var kötü yönleri de var.

Peki bahsettiğiniz bu Karşıyaka ruhu nedir sizin için?

Bence Karşıyaka bir başkaldırı ve mücadeledir. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan Karşıyaka Spor Kulübü vardı ve tarihe baktığınız zaman Karşıyakalıların mücadeleden hiçbir zaman kaçmadığını görürsünüz. Örneğin Kurtuluş Savaşı’nda Karşıyaka yöneticileri sporcuları bırakıp savaşa gitmiştir. İzmir’de özellikle savaş yıllarında kapı çaldığı zaman kim geldi diye sorulduğunda ‘biz Karşıyakalıyız’ deyip içeri girerlermiş. Bu bir parolaymış. Karşıyakalı olmak başkaldırı ve mücadelenin yanında kesinlikle farklı olmaktır. Kitabımda da buna çok değindim ve kitabı yazış amacım da zaten Karşıyaka taraftarının farkını ortaya koymak.

‘Buçuklu Semtin Hergele Çocukları’nda okuyucuyu nasıl anlar bekliyor? Yoğunlukla taraftar anılarına mı yer verdiniz?

Bu kitap 10 yıllık bir birikimle oluşan bir kitap, yeşilkırmızı.net için çalışmaya başladığımda aslında kitabımın da temelleri atılmış oldu. Çünkü bu anıları kitap haline getirmeye karar verdiğimde ilk ‘Yeşil Kırmızı’daki anılardan başladım. Ama her anı, anıyı kovaladı. Beş yıl önce anıları kitaplaştırmaya karar verdiğimde aldım elime ses kayıt cihazını Karşıyaka’nın tarihinde imzası olan herkesi dinlemeye çalıştım. 10 yıl çok uzun bir süre kitap yazmak için aslında. Bunun nedeni de benim birazcık arsızlık yapmam. Hep daha fazlasını istedim. Kitabın içinde o kadar ilginç anılar var ki bunları yazmasam çok büyük bir haksızlık olurdu. Mesela Karşıyaka 35 buçuk olarak bilinir. Peki bu 35 buçuk nedir? Kimin fikridir? Bunu araştırdım. Onun hikayesini dinledim. Diğer bir mesele kitabımın isminde geçen ‘Hergele’ kelimesi. Bunun da enteresan bir oluşumu var aslında. Hergele ilk taraftar gurubumuzun adı. Çıkış noktası da Karşıyaka Çarşı’da vapur iskelesinin hemen karşısındaki İş Bankası’nın önünde demirler varmış. O meydandan da hergelen mutlaka geçtiği için adı ‘Hergelen Meydanı’ olarak anılmaya başlanmış. Hergelen Meydanı’nda gençler vakit geçirirmiş. Demirlerin önünde buluşur, kızlara takılırlarmış, sohbet ederlermiş. Bu meydanda vakit geçiren Karşıyakalı gençler de sonrasında ‘Hergele’ olarak anılır olmuş. Yani kitapta Hergele’den Çarşı’ya kadar pek çok ana ve anıya yer vermeye çalıştım. Çarşı’daki arkadaşlar da Hergele’de büyümüş insanlar. Kitabın içinde 80’lerin başından günümüze kadar Karşıyaka ruhunu taşıyan tüm abilerimizin anılarına yer vermeye çalıştım. Kitabın açılışını da 80-81 sezonunda oynanan tarihi Karşıyaka – Göztepe maçıyla yapmak istedim. Sonrasında kitaba yönetici anılarını, sporcu ve gazetecilerin yaşadıklarını ekledim. Bizim her yöneticimiz fanatik bir taraftardır. Bazen şeref tribününde otururken yönetici olduklarını unuturlar. Onun için çok da başımızın ağrıdığı olmuştur. Karşıyaka sadece İzmir’in değil Türkiye’nin en renkli, en heyecanlı kulübüdür. İstedim ki dünyaya nam salmış semtimizi herkes bilsin, bu ruhu herkes yaşasın. 

Gazeteci olmanızdan kaynaklanan deneyimle anıları daha da çoğalttınız diyebilir miyiz?

Aslında evet ben çok şanslıydım. Gazetecilik eğitimi aldım, sonrasında bilgi işlem üzerinde kendimi geliştirdim bu benim kendi şansımdı. Ayrıca babamın Karşıyaka Spor Kulübü’nün içinden gelen birisi olması da öyle. Hem gazeteciyim, hem fanatik bir Karşıyaka taraftarıyım hem de bilgi işlemciyim. Teknolojiyi de gazeteciliği de iyi kullandım. Kitabı yazarken dinlediğim anılardan bir tanesi ‘ölüm treni’ diye adlandırılan Hergele’nin otobüsüyle ilgili. Ben o otobüsün içinde olamadım ama o anı yazarken kendimi o otobüsün içindeymiş gibi hissettim. Bazen gözlerimden yaşlar geldi. Bazen durduk yere gülmeye başladım. Hayatlarında bir kez olsun Karşıyaka maçına gitmiş olan birinin kendinden bir şeyler  bulabilceği bir kitap oldu. Bu kitabı Karşıyakalı olmayan biri yazamaz. Tribünden olmayan biri yazamaz. Her anıyı hissetmeyen birinin bu kitabı yazması çok çiğ olurdu. Bunu kimse yanlış anlamasın ama gerçek bu. Ben bu kitabı Karşıyakalılar için yazdım. Bizden sonraki nesiller Karşıyaka tribünlerini, sporcularını, yöneticilerini bilsin istedim. Ama bu kitabı raflarda gören Bursasporlusu da Fenerbahçelisi de Göztepelisi de alıp okuyacak diye düşünüyorum. Kitapta tamam Karşıyaka anıları var tabii ki ama bu anılar kendiliğinden oluşmadı. Hepsinin oluşmasında diğer kulüplerin de katkıları var tabii. Deplasman anıları, rakip takımla aralarında geçen olaylar var. Ayrıca bu kitap sadece futbolu, sporu değil türk insanını da yansıtıyor. Okuyanlar bana hak verecek. 80’lerden sonra yaşanan siyasi olayların insanlar üzerindeki etkisini görebilirsiniz içerisinde. İnsanlar baskı altında yaşadıktan sonra kendilerini adayacak bir şey aradılar ve bu onun hikayesi.

Peki o dönemin Karşıyaka taraftarıyla, günümüzün taraftarı arasında nasıl farklar var?

Aslında bu taraftar farklılığı değil. O zamanın taraftarı da çok seviyormuş kulübünü. O zaman da Karşıyaka için canını verecek kadar seviyorlarmış, şimdi de öyle. Bizim Özgür’ümüz, Özgür Soylu’muz canını verdi. Çok üzücü bir olay. Yani bu sevgi bence sevgi olarak, taraftar olarak değişmedi ama Türkiye’deki insan yaşantısı değişti. İnsanların profili değişti. Türkiye’de ve dünyada son zamanlarda şiddet arttı. Mesela baktığınız zaman eksi taraftarlar kavga da en fazla yumruklaşırdı. Karşı tarafa taş atmak bile erkekliğe yakışmazdı. Şimdiki taraftarlara bakıyorsunuz, sadece Karşıyaka taraftarı için demiyorum bunu, bütün tribünlerde olan olaylara bakıyorsunuz hepsinde aynı. İnsanlık ne uğruna olursa olsun bu noktaya gelebilir mi? Bence taraftar değişmedi, toplum değişti. Yoksa bizim taraftarımız eskiden de aynıydı. 80’lerin taraftarları belki çok önde değiller ama hala tribünlerdeler. Hepsiyle ben görüşüyorum, hepsini maçlarda görüyorum.

Kitabınıza ilk tepkiler nasıl oldu?

Kitabın ismine çok olumlu tepkiler alıyorum. Benim için önemli olan içinin güzel olması. İsminin yada kapağının güzel olması değil. Ben anılarını dinlediğim kişilerden şunu öğrenmek istedim. ‘Ben sizin bana anlattıklarınızı okuyucuya yansıtabilmiş miyim?’ dedim. Kitabı az zamanda bitirenler de muhteşem anlatmışsın dediler. Onlar yaşadıkları için eğer öyle dedilerse demek ki düzgün bir şey ortaya çıkmış diye düşünüyorum. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum. Sevgili Bülent Zeren ve Ekrem Gürsav ağabeylerimiz Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi kurdular. Kitabım da Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi’ne kondu. Hatta onlara önce bir okusaydınız dedim ama onlar hemen müzeye koymak istediler. Sağolsunlar beni çok gururlandırdılar.

Kitabı yazma aşamasında nasıl destekler aldınız?

Ben bu kitabı hiç bir maddi destek beklemeden yazdım. Böyle bir kitap yazayım, şöyle para kazanayım gibi bir düşüncem de olmadı. Manevi olarak da sağolsunlar bugüne kadar görüşmek istediğim herkes bana gönlünü ve kapısını açtı. Bir gün bir kişi bile ‘Deniz kusura bakma sana ayıracak zamanım yok’ demedi. Bu benim için en büyük destekti. İşlerini güçlerini bıraktılar.  Sanırım bugüne kadar yaptıklarımızdan dolayı o samimiyeti yakalamışız. Yakalamamış olsak ‘yeşil kırmızı’ sitesi de çok çabuk yükselmezdi. İnsanlar bizim bir rant peşinde koşturmadığımızı gördü. Tribün liderinin, amigonun yeri tribündür. Bana siz milyonlar verseniz de ben o tribüne çıkmam. Yani benim ön plana çıkayım gibi beklentim zaten olmaz. ‘Karşıyaka’nın yetiştirdiği bir gazeteciyim. Yani Karşıyakalı, tribünden gelen, Karşıyaka’yı yaşayan…Ben gazeteciysem bırakın ben de bu konuda yardımcı olayım. Ben de sizin sesinizi gazeteci olarak duyurmaya çalışayım’ dedim hep onlara.  Ben sadece gazetecilik yapmaya çalıştım. Onlar da bana güvendiler, dediler ki Deniz bize zarar verecek hiç bir şeye imza atmaz. Bir Karşıyakalı olarak bugüne kadar kulübüme zarar getirecek bir şey yapmadım, yapmam. Bir Karşıyakalıya hiç bir zaman zarar getirmemeye çalıştım. Ben çok insancıl biriyimdir ama birinin Karşıyakalı olması benim için çok çok ayrıdır. Ben sadece aracıyım yani bu kitap benim kitabım değil. Bu kitap onların kitabı. Onlar anlattı ben onların anlattıklarını yazdım. Bu kitap Hergele’nin kitabı, bu kitap Çarşı’nın kitabı,… Ben yapmasaydım belki bir gün Osman yapacaktı, Ali yapacaktı. Ama bunu bir kişi yapacaktı. Benim şansım ilk olmak oldu.

‘Ben aracıyım’ sözünüz tüm söylediklerinizi özetler nitelikte. Peki yine Karşıyaka’yla ilgili olabilir ya da farklı bir konu üzerine olabilir. Başka kitap projeleriniz var mı? Bunun devamı gelecek mi?

Evet var. Daha önce de bahsettim bu kitabın çok uzun sürmesinin nedeni çok fazla anı var. Ben aslında bütün anılara yer vermek istedim. İstedim ki o anılar insanlarla birlikte göçüp gitmesinler. O anılar bir yerlerde yazılsın, kaydedilsin. Daha çok anı var. Kitap baskıdan çıkar çıkmaz inanın o sabah yeniden başladım anıları toplamaya. Kitapta da yazdım ben kolları sıvadım diye. Bu kitap bana kılavuz olacak. Bu kitapta yaptığım hataları görücem, bu nedenle geri bildirimler gerçekten benim için çok önemli. Kitabın sonunda da yazdım, Karşıyakalılardan rica ediyorum. Atladığım olabilir, bir anıyı tam lanse edememiş olabilirim ya da o anının farklı boyutları olabilir. Orada iletişim adresim var lütfen bana ulaşsınlar. Ben o anıları toplamaya devam ediyorum. Ya bu kitabın başka baskılarına ekleyebilirim ya da farklı bir kitap yaparım. Karşıyaka’nın daha çok anısı var. Görüşemediğim çok değerli insanlar var onlardan çok özür diliyorum ve beni anlamalarını dinliyorum. Ben uzun yıllardır Antalya’da yaşıyordum son dört aydan beri de Almanya Münih’de yaşıyorum. Buraya iki üç günlüğüne gelip hep ailemi bir kenara bırakıp, röportaj peşinde koşuyorum. Üç günlüğüne Karşıyaka’ya gelsem, üç günümün iki gününü hep Karşıyaka’ya ayırdım. Bir gününü aileme ayırmak zorunda kaldım. Keşke burada yaşıyor olsaydım, daha fazla zamanım olsaydı da hepsiyle görüşebilseydim ama görüşeceğim, devam edeceğim anıları toplamaya. Biz ‘yeşil kırmızı’ için çok değerli insanlarla röportajlar yaptık. Bu röportajlar bir ilk niteliğindeydi. Mesela rahmetli Ali Çoban’la bir röportaj yaptık. Ali Çoban röportajı Karşıyaka’da bir ilkti. Rıdvan Dilmen’le röportaj yaptık. Bu röportaj şu açıdan çok önemliydi; bilirsiniz Türkiye’de Rıdvan Dilmen denildiğinde Fenerbahçe’nin efsanevi futbolcusu akla gelir. Ama biz Rıdvan Dilmen’le yaptığımız röportajda ona Karşıyaka amblemini öptürdük ve röportajın başlığını ‘Ben Karşıyakalıyım’ diye attık. Bence bu çok çok büyük bir olaydır. Ogün Altıparmak’la röportaj yaptık. Gode Cengiz’in ailesiyle röportaj yaptık. Yani Karşıyaka’nın efsanesini birebir eşinden dinledik. Anılarına da zaten kitapta yer verdim. Elimde çok fazla geleceğe aktarılması gereken röportajlar var. Anı kitabı bir yandan devam edecek ama ilk iş olarak da ikinci kitabı yine faklı bir isimle bu sefer ‘Yeşil kırmızı anılar’ değil de ‘ Yeşil kırmızı ropörtajlar’ başlığında röportajları yayınlamayı düşünüyorum.

Son dört aydır Münih’te yaşıyorum dediniz. Karşıyaka aşkıyla dolu olan bir insan niçin bu kadar uzun süredir Karşıyaka’da değil?

Aslında bu lafı sevmiyorum ama galiba doğruluk payı da var. Uzaktan sevmek sevmelerin en güzelidir. Ben Antalya’da yaşadığım zaman, orada da çok değerli Karşıyakalı arkadaşlarım vardı. İnanın biz Antalya’da Karşıyaka’yla yatıp Karşıyaka’yla kalkıyorduk. Beni buradan arıyorlardı ‘Deniz sizin orada yaptığınız organizasyonları, sizin oradaki birliğinizi biz burada yapamıyoruz’ diyorlardı. Biz her hafta mutlaka beach voleybol oynuyorduk, yat turları, rafting turları yapıyorduk. Hep Karşıyakalılarla yapıyorduk ve biz bunları yaptımız zaman Antalya’da yer yerinden oynuyordu. Aynı kafada olan, aynı şeylerden keyif alan 100 tane Karşıyakalı bir araya gelince Antalya’da ilgi çekiyordu. Şimdi Münih’teyim, orada yaşıyorum. Bu sefer Karşıyaka’dan kilometre olarak daha uzak kaldım. Ama bu benim sevgimi daha da perçinliyor, bu sefer işin içine özlem giriyor. O özlem de zaten bunları yazdırıyor. Ben aynı zamanda burada yaklaşık on yıldan beri de Yenigün gazetesinde köşe yazarlığı yapıyorum. Özel haberlerimi de oraya yazıyorum. Yeşil kırmızı yayın hayatına başladığında bana diyorlardı ki ‘sen Antalya’da yaşıyorsun, buradaki haberleri buradaki gazetecilerden daha iyi takip ediyorsun.’ Buradaki gazeteci arkadaşlarım da çok başarılı onları kesinlikle rencide etmek değil amacım ama bana hep nasıl yapıyorsun bunu diyorlar. Bu bir aşk, Bunu nasıl yapıyorum diye sorarsanız çünkü önce ben merek ediyorum. Ben taraftarım çünkü. Neden bizim yaptığımız haberler çok seviliyor? Çünkü ben hemen merak ettiğimi araştırıyorum, taraftarın gözüyle bakabiliyorum. Yani uzakta olmak biraz daha o sevgiyi perçinliyor öyle söyleyeyim. egeninhabercisi.com / özel

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve munihinsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.