KOMÜNİST BAŞKAN MÜNİH'E DE UMUT OLDU
- Kısaca sizi tanıyabilir miyim ?
Anıl Acar : Klasik aile birleşimi davası ile çocuk yaşta Almanya'ya geldim. Eğitimimi burada tamamladım. Sola karşı eğilimim aileden geliyor, Kemalist bir ailede yetiştim. İlk okuduğum kitap Nihat Behram'ın “Darağacında Üç Fidan” kitabı olmuş, ondan çok etkilenmiştim. Sola karşı eğilimim zaten vardı. Okumaya devam ettikçe de özellikle Karl Marx'ı okudukça komünist partiye olan ilgim arttı. Almanya'da partinin varlığından haberim yoktu. 2013 yılında Berlin'de bir eylemde tesadüf olarak parti bayrağını gördüm. Partililerle iletişime geçtim. O günden beri de partideyim.
Nazlı Cihan: Doğma büyüme Münihliyim. 1990 yılında ailemle birlikte Türkiye'ye geri döndük. Lise ve üniversiteyi orada bitirdim. Türkiye'de iken İstanbul Üniversitesi'nde akademisyenlik yapıyordum. Kasım ayından beri buradayım. Burada da üniversitede çalışıyorum. Ailemden gelen altyapıda sola daha çok eğilimli olduğum için kendimi ister istemez üniversitede de öyle gruplar içerisinde buldum. TKP'nin parti programını incelemeye üniversite de başladım. Parti programı çok akelıma yattı. İkna olduktan sonra da partiye katılmaya karar verdim.
- Münih'te komünist parti ne zaman kuruldu ?
Anıl Acar: Münih'te TKP'nin varlığı henüz çok yeni. Yaklaşık üç yıldır buradayız. Sayımız çok fazla olmadığı için bugüne kadar kitleselleşmeye ulaşamadık. Ancak gerçekçi bir çalışmayı bu yıl itibari ile başlatacağız.
- Münih'te bir yönetim kadronuz bulunuyor mu ?
Nazlı Cihan : TKP'nin sadece Münih'te değil Almanya'da ve Avrupa'nın başka yerlerinde de parti örgütleri var. Bu örgütlerde çalışmalar yapıyorlar. Münih'te çok yeniyiz Almanya'da çok eskiye dayanan bir çalışma var zaten. Dolayısıyla merkezi bir yapı da söz konusu olduğu için Almanya komitesine bağlı olarak çalışıyoruz. Bu anlamda yerel yerlerde ayrıca yönetimler yok.
Anıl Acar : Bizde “Başkan” diye bir tanımlama yok. İşler daha çok sekreterler üzerinden yürüyor. Almanya'da da Almanya'yı temsil eden sekreterler grubumuz var. Türkiye Komünist Partisi'nin merkez komitesine bağlı olarak çalışıyoruz.
- Bugüne kadar Münih'te TKP çatısı altında ne tür çalışmalarınız oldu ?
Anıl Acar : Münih'te Komünist partilerin uluslararası ilişkileri var. Alman Komünist Partisi ile burada birlikte çok organizasyonlar yaptık. Ayrıca Yunanistan Komünist Partisi de bize çok yakın olan bir parti. Onlarla birlikte de çok fazla anmalar, eylemler yaptık. Örneğin 1 Mayıslarda birlikte yürüyoruz. Bundan sonraki süreçte de Münih'te daha fazla kültür sanat alanına girmeye çalışacağız.
- Komünist Parti'nin hedef kitlesinde kimler var ?
Anıl Acar: Burada iki farklı kesim var. Uzun yıllardır burada yaşayanlar ve buraya yakın zamanda göç edenler. Bizim ulaşabildiğimiz kitle Türkiye'den buraya yeni göç etmiş insanlar. Almanya'da doğup büyüyenler partiyi daha farklı tanımlıyorlar. TKP'yi Türkiye'den tanıyanlar bizim öcü olmadığımızın, uzaydan gelmediğimizin farkındalar. Burada doğup büyüyenler bize biraz daha ön yargılı yaklaşıyorlar.
- Bu ön yargılardan biri de TKP'nin HDP (Halkların Demokratik Partisi)'ye yakın olduğu algısı mı? Böyle bir algı bulunuyor mu ?
Anıl Acar: Biz sadece HDP ile değil düzen partilerinin tümüyle ayrı gemideyiz, seçimlere giren bütün partilerle ayrışıyoruz. HDP'ye yakınmışız gibi bir algı var ama bu çok yanlış. 2013 Gezi olayları sırasında Selahattin Demirtaş “Gezi” için bu bir darbe girişimidir demişti. Aynı zamanda da Gezi'nin en çok ekmeğini yiyen HDP oldu. Biz burda da HDP ile net bir şekilde ayrışıyoruz. Biz sınıf siyaseti yapıyoruz. Aynı zamanda kimlik siyasetine de karşı duruyoruz. Bizim için kürt sorunu inşaatlarda başlıyor. Kürt işçilerde başlıyor. Kürt sorunu arıyorsak bu yıl 20 bin işçi öldü. Savaşta değiliz. İşçiler ölüyor, sömürülüyor. Burada sadece Kürtler değil Türklerle birlikte bir sınıf sömürülüyor. Bizim HDP ile aramızdaki farkımız bu. Biz içi boş bir demokrasi aramıyoruz, bugün var olan sınırların değişmezliğini savunuyoruz. Çünkü son 30-40 yıldır sınırlar nerde değiştiyse oraya emperyalistler çöktü, oralar emperyalistler tarafından sömürüldü. Arap baharından tutun da Irak – Kürdistan yönetimine kadar her yerde sınırları değiştikten sonra daha fazla sömürü oldu daha fazla insan öldü.
Nazlı Cihan: Kürt bir patronla Türkiyeli bir patronun bizim gözümüzde hiç bir farkı yok. Kürt bir işçi ile Türkiyeli bir işçinin bir farkı olmadığı gibi. Biz o ayrımı yapmıyoruz. Meseleye sömürenler ve sömürülenler gözüyle bakıyoruz. Kimlik siyasetine hiç girmiyoruz.
- Sizce burada yaşayan insanların en büyük problemleri neler? TKP olarak Münih'te neler yapmak, neleri değiştirmek, hangi sorunlara eğilmek istiyorsunuz?
Anıl Acar: Burası bir şekilde Türkiye'nin aynası. Burda da benzer sıkıntılar var. Buradaki Türkiyeliler ve Türkiye siyasetine bakılırsa insanlar tamamen sınıf siyasetinden, işçi sınıf siyasetinden kopmuş bir şekilde yaşıyorlar. Türkiye siyasetini çok izole bir şekilde takip ediyorlar. Türkiye'yi dört büyük partiden ibaret sayıyorlar. Kendilerine başka bir seçenek görmüyorlar. Biz burda “Türkiye'de farklı bir ses var, hatta diğerlerine göre tek farklı olan ses biz varız” demek istiyoruz.
Nazlı Cihan : “İşçi sınıfının vatanı olmaz” denilir ya meseleye bu açıdan bakmak gerekirse işçi sınıfını nerde temsil etme olanağı, zemini varsa orada komünist partinin bulunması gerekiyor. Bizim buradaki amacımız Türkiye'de ki siyasi gelişmeleri, partinin de o gelişmeler karşısında aldığı tutum ile birlikte buradaki emekçilerin gündemine sokmak, onlara olayları farklı bir perspektif ile göstermek için çalışmalar yürüteceğiz. Uzun vadeli planımız bu olacak.
- Almanya'nın ekonomisinin ve sendikal haklarının Türkiye'ye kıyasla daha güçlü olması burdaki işlerinizi kolaylaştırıyor mu?
Nazlı Cihan: Burada madalyonun iki yüzü var. Almanya'nın Türkiye'ye göre daha özgürlükçü bir alan sağladığı bir taraf var ama o özgürlükçülük de biraz apolitizme varan bir şeyi de beraberinde getiriyor. Orada da işlerimiz zorlaşıyor. Bu durum insanlara belirli bir konfor sağlıyor. Orada zorlayamıyorsunuz, o rahatlık gerçek sorunları görmelerine engel olabiliyor. İnsanlar gidiyor bir eylemde gösteri yapıyor ve o eylem orada bitiyor. Amacına ulaşmıyor, siyasi bilinci geliştiren bir sonuç ortaya çıkmıyor.
Anıl Acar : Bu ekonomi ile de alakalı bir durum. Almanya'da ekonomi ileri kapitalizm dediğimiz bir ülke. Şimdi yeni yeni çatırdamaya başladı. Mesela ben bir işçiyim ve çalıştığım şirket büyük sorunlar yaşıyor. Otomotiv sektörü Almanya'da komple sıkıntıda. Bu tür sorunlar yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı için Almanya'da solun karşısında bir anda sağ kesim yükselmeye başladı. Bu da çok doğal. Türkiye'de de bu yıllarca böyleydi. Tamamen ekonomi ile ilgili bir durum AFD'nin yükselişini de biz buna bağlıyoruz.
- Türkiye'de devamlı sağ kesimin ön planda olmasının nedeni ne ? Neden sol partiler başarılı olamıyor ?
Anıl Acar: Aslında çok basit bir sebebi var bunun. Soldan ne anladığınıza bağlı. Demokrasi savunuculuğu ise bu biraz zayıf bir sol kalıyor. Bizim için sol “düzen değişikliğini” talep etmek. Bu düzenin değişmesini talep etmek. Sömürünün bitişini talep etmek. Sağdan ne anlıyorsunuz diye sorduğunuz zaman ilk akla gelen “milliyetçilik” “dincilik”. Şu an Türkiye'de uzun yıllar iktidarda olan AKP'ye baktığımız zaman AKP'nin ne tarafı dinci ? Hangi anlamda dincilik yapılıyorlar ? Kapitalizmin isteği de bu zaten, Kapitalizmin istekleri doğrultuda dincilik yapılıyor. Daha düne kadar bu adamlar Kürt açılımını sonuna kadar götürdüler. Şimdi inanılmaz bir Kürt düşmanlığı yapıyorlar. Bu aslında kapitalizm ile bağlantılı bir durum.
Nazlı Cihan: Sağa kayış şu an sadece Türkiye'nin sorunu değil tüm dünyada böyle bir eğilim var. Bunda tabii emperyalizmin projeleri de çok etkili. Bir takım yerlerde projeler üretiliyor. Bu projelere, amaçlara yönelik değişik ülkelerde, değişik operasyonlarla partiler iktidar oluyorlar. Böyle bir gerçeklikte var. Yoksul kitle bugün solu sahiplenmesi gerekirken AKP'ye oy veriyor. Çünkü kapitalizmin iki etkili aracı “milliyetçilik” ve “inanç” siyaseti etkili oluyor. Solun böyle söylemleri olamaz. Sol başka şeylerle insanlara ulaşmaya çalışıyor. Sol 1980 darbesi ile birlikte Türkiye'de ağır bir şekilde zayıflatıldı. 1980 darbesinden sonra sola sadece ideolojik anlamda değil fiili anlamda da çok büyük zararlar verildi. Şiddet yolu ile insanlar bastırıldı ve korkutuldu. Solun daha geniş kitlelere örgütlenememesinin en büyük nedeni korku.
- Sizce bu sadece korku mu ? Öğrenci hareketlerinin yoğun bir şekilde yaşandığı 1960 - 70'lerde Deniz Gezmişler'in örnekleri var. O zamanlarda şartlar daha kötüydü ama sanki bu korku yoktu?
Nazlı Cihan: O dönemi genç ebeveyn olarak yaşayan insanlarda bu korku hala etkili. Çünkü bir sonraki nesle o korkuyu bir şekilde aktardılar ve yeni neslin siyasetle ilgilenmesini aynı şeyler onların da başına gelmesin diye bir şekilde önlemeye çalıştılar. Türkiye 1980'den sonra değişmeye başladı. Liberal ekonomi ile birlikte başka bir anlayış, başka bir dünya görüşü yerleşmiş oldu. Bu apolitik bir gençliğin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu bahsettiğimiz nesilin sorunu “korku” değil. Tamamen siyaset ile ilgilenmeme, apolitik olma durumu. Bunu kırmakta çok zor çünkü dünyada da bir takım gelişmeler oluyor. Kapitalizmin salgıladığı o yanılsamalarla yeni nesil bir şeyler yapmak istiyor ama dışardan verilen şey gençleri siyaset dışı alanlara yöneltiyor. Yönetenler siyasi bilincin oturmasını istemiyor. İnsanların haklarının peşine düşüp, gerçek sorunlarını dile getirmelerini istemiyorlar.
- Gezi olayları bu apolitik gençliğin bir kırılma noktası mıydı ?
Nazlı Cihan : Gezi de başka şeyler oldu. Akp iktidarı yaşam şekline çok fazla dokunmaya, özgürlükleri çok fazla kısıtlamaya başlamıştı. Gezi onun patlaması ile ortaya çıkan bir halk hareketi oldu. Gezi'nin sönümlenmesindeki en büyük etken işçi sınıfının öncülüğünün eksikliğidir. Ne istediğimizi söylemenin de tek bir koşulu bir ülkede işçi sınıfının güçlü olması, örgütlü olmasıdır.
Anıl Acar: Gezi bir karşı çıkıştı. Halk “Biz AKP'yi istemiyoruz” dedi. Ama onun yerine de neyi koyacağını bulamadı.
- Ovacık'tan bir Belediye Başkanı çıktı tüm ülkeye umut oldu. Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu Komünist Parti'ye sempatik bir bakışa neden oldu mu ?
Anıl Acar : Kesinlikle oldu. Fatih Mehmet Maçoğlu çok dürüst bir adam. Medyada “Komünist Başkan” olarak lanse edildi ama orada Maçoğlu başkanın başarısının yanında bir de örgütün başarısı var. Bu başarı zaten planlanmış bir şeydi. Bu örnekleri çoğaltmamız lazım. TKP'nin yöneteceği belediyeleri, belediye meclis üyelerini çoğaltmamız lazım. Özellikle belediye meclislerinde inanılmaz yolsuzluklar dönüyor. Belediye meclislerine girecek olan bir komünist bile orada dönecek oyunu bozar. Biz buna inanıyoruz. Belediye başkanlıklarının yanında belediye meclisleri de bizim için aynı öneme sahip.
- Seçimler geride kaldı. Sizce Türkiye'de nasıl bir değişim olacak ?
Anıl Acar: Türkiye'de bugünden yarına hemen bir şeyler değişmeyecek. Bizim için önemli olan şey Ovacık örneğini Türkiye'nin geneline yayabilmek. Bizim çağrımız şu; “Sadece oy vermekle yetinmeyin, mücadelemize omuz verin, bize katılın. Biz örgütlü bir toplum yaratmaya çalışıyoruz. Seçimden devrim çıkmaz, düzen değişikliği çıkmaz. Ama örgütlü bir halk, örgütlü bir işçi sınıfı bir çok şeyi değiştirebilir”
- Münih'te neleri değiştirebileceğinizi düşünüyorsunuz ?
Nazlı Cihan: Biz her alanda TKP programını uygulamaya koymak istiyoruz. Seçimlerde bunun için bir araçtır. Sınıf mücadelesi zaman zaman farklı şekillere bürünebilir. Bazen seçimler olur, bazen bir grev olur, bazen bir halk ayaklanması olur. Biz insanlara hangi araçlarla, hangi olanaklar yaratılabiliriz, bu mücadeleyi örgütlemek için neler yapabiliriz ona bakıyoruz. Parti programının içine sınıf siyasetini, sosyalizm mücadelesini koyan bir parti için bunlar araçlardır. Sınıf mücadelesinin araçlarıdır. Münih'e gelecek burda çok az sayıda insanız. Henüz fabrikalarda, iş yerlerimizde örgütlenme olanaklarımız çok kısıtlı. Hepimizin burada aile çevresi, tanıdık çevresi var. Onlar bizim kim olduğumuzu nasıl insanlar olduğumuzu, komünist olduğumuzu biliyorlar. Ama bu yeterli olmuyor. Bir şeyler yapmak gerekiyor, onlara bir şeylerle gitmek gerekiyor. Münih özelinde bunun kültür sanat alanında daha mümkün olabileceği kanısındayız. İlk olarak böyle bir giriş yapıp daha sonrasına bakacağız.
Anıl Acar: Türkiye'de ki gelişmelerden ötürü son yıllarda Münih'e Türkiye'den ciddi miktarda bir beyin göçü var. Bu akademik alanda, iş alınanda da böyle. Buraya çok fazla gençler geliyor. Bu insanlar buraya ülkeleri ile ilgili çok karamsar bir durumda geliyorlar. Biz o insanların üzerlerine çöken o karanlığı, karamsarlığı dağıtacak bir şeyle gitmek zorundayız. Onları tutmak zorundayız. Ülkenin karanlığından kaçıp burda bir yalnızlıkla boğuşuyorlar. Böyle bir durumda var ne yazık ki. Buraya gelenler aslında ülkeden kopmuyorlar bir şekilde. Almanya'ya yerleştiklerinde bir boşluğa düşüyorlar. Biz o insanları diri tutmanın amacındayız.
- İlk olarak hangi çalışmalara başlayacaksınız ?
Anıl Acar: 1 Mayıs'ta geçen yıl da olduğu gibi Alman ve Yunanistan Komünist Partisi ile ortak yürüyüşe katılacağız. Onun Nazım dostlarını burada toplayacağız. Nazım Hikmet Kültür Merkezi Türkiye'de bir çok şehirde var. Bir uzantısını Münih'te kurma amacındayız. Bunun ilk adımı da “Nazım Hikmet Kültür Sanat Etkinlikleri” olacak. Burdaki ilk hedefimiz atölyeler yapıp Türkiye'den parti dostlarını buraya davet etmek.
- Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı ?
Anıl Acar: Biz bu röportajı bir çağrı olarak görüyoruz. Bu röportaj bizim Münih'te var olmamızın bir çağrısıdır. Mesajımızı çok net bir şekilde tekrarlıyorum. Biz diğer partilerle aynı gemide değiliz. Bundan sonrası içinde Münih'te de varız. Mücadelemize omuz verin, bizimle birlikte olun, bize katılın.
- Size katılmak isteyenler size nasıl ulaşabilirler ?
Anıl Acar: Türkiye Komünist Partisi Almanya üzerinden, sosyal medya üzerinden bize ulaşabilirler.
Deniz GEZGİNCİ / MÜNİH