LAİKLİK
Gün geçmiyor ki toplumu daha geriye götüren adım atılmamış olsun. Toplumu din kurallarına göre şekillendirme ve yönetme arzusuna yönelik bu gidişin hiç bir zaman sonu gelmeyecektir. Türkiye ipin ucunu kaçırıyor. Çağdaşlığa yapılan saldırı, aydınlanma sürecimizde temeli atılmış TBMM gibi cok önemli bir kurumun işgali ile yapılmaya başlandı.
Selçuklu ve devamı Osmanlı’nın daha kuruluşunda devlet oluşumuna siyasalın yanında hilafet gücü ile başlaması (15. YY’ dan sonra Halifelik tamamen Osmanlı’ ya geçmiştir.) çöküşünün de başlangıcı olmuştur bir bakıma. Böyle bir oluşum, o güne kadar süregelen Türk siyasal ve inanç geleneğine de tezat oluşturmuştur aslında. Türk tarihinin islamiyet öncesinin çok iyi araştırılması, öğrenilmesi gerekir. O tarihte henüz adı konmamış laik anlayışın kuvvetli izleri vardır. Bir tarihi yorumlarken geriye dönüp tekrar yaşatılamaz. Ama çağın geldiği süreçte aydınlanmanın ölçüsünün laiklik olduğu da yadsınamaz. Bütün göksel dinlerin çıkışı o dönem ki şartlar gereği siyasal bir nitelikle gelişti. Hristiyanlıkta ki reformlarda laik görüşe uyan din adamlarının katkısı çok büyük olmuştur. (Ör. Martın Luther). Osmanlı döneminde bizde de kimi din adamları laik toplumsal gelişimi farketmişlerdir. Ali Suavi Efendi din okullarından eğitim aldığı halde laik düşünceyi savunabilmiştir. Cumhuriyet döneminde Bahriye Üçok, Turan Dursun gibi ilahiyatçı ama laikliği savunan ve bunu canlarıyla ödeyen aydınlarımız olmuştur. Laikliği savunan din adamlarımızın devam etmesi ve toplumun bunları cesaretlendirmesi önemli olacaktır. Laiklik istenirken toplumsal yaşamın laik yaşam referansı ile yapılması gerekir. Bunun aksi mücadelenize; ‘Bunların yaptığı müslümanlık değil., bunlar dine zarar veriyor...’ sözü ile inancı referans alarak başlarsanız din toplumunun devamını istemiş olursunuz, bunun adı laiklik mücadelesi olmaz.
Türkiye Cumhuriyeti laik devrimi gerçekleştirdi ve anayasal güvence altına da aldı. Bu demek değildir ki Türkiye’ de laiklik yok. Herşeye rağmen Türkiye’ de maya tutmuş bir laik devrim olmuştur ve bunu savunabilecek laik bireylerde vardır. Karşı devrim sevdalılarının hevesleri kursaklarında kalacak kadar da vardır. Laik bireylerin, laik yanlısı gibi görünüp laikliğe zarar veren söylemlerden kaçınmalı ve çok dikkat etmeleri gerekiyor.
Çagdaş toplumu hümanist düşünceye inanmış, vicdanı olan, insanca yaşamak isteyen bireyler oluşturur. Laikliğin işi inanmak-inanmamak değildir ama her birey için insanca ve vicdani yaşamanın güvencesidir.Laik olmadan ne bir birey ne de bir devlet demokrat olabilir.Çağcıl olan görüş budur. Kendisini demokrat diye tanımlayan kişi ve örgütler öncelikle laiklik dersini çok iyi almalılar ve bunu içselleştirmeliler, yoksa demokrat olamazlar.
Zekeriye UÇAR
zekeriyeucar@hotmail.de