MÜSLÜMANLARA KARŞI NEFRET SÖYLEMLERİNİZE VE KIŞKIRTMALARINIZA SON VERİN
Münih'teki ırkçı OEZ (Olympia Einkauf Zentrum) terör saldırısının sekizinci yılında hayatını kaybeden dokuz kişinin anıldığı günün ertesinde eline bıçağı alan bir Alman sokak ortasında bir Türk ve bir Arap kökenli vatandaşa bıçakla saldırdı.
Bu saldırıyı kınamak ve Müslümanlara karşı olan nefret söylemlerinin ve kışkırtmaların son vermesi için Münih Türk Dernekleri Federasyonu olayın yaşandığı yerde bir araya geldi.
Yapılan açıklamada; “22 Temmuz 2016'da Münih'te ırkçılık nedeniyle dokuz kişi hayatını kaybetti. Bu saldırı, 22 Temmuz 2011'de Anders Breivik'in Utoya adasında gerçekleştirdiği sağcı terörist ve İslamofobik toplu katliamın yıldönümünde meydana geldi. Tam da bu yıldönümlerine denk gelen 2024 yılında Münih'teki Pasinger Camii'nde iki gence ırkçı motivasyonlu ve İslamofobik bir "bıçaklı saldırı" daha gerçekleşti. Bu bir ilham kaynağı mıydı? Taklit miydi? Yoksa sadece bir tesadüf müydü? Uzmanların sonuçlarını bekliyoruz” denildi.
Her zaman zihinsel karışıklığın arkasına sığınıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde bir Alman’ın biri Türk diğeri Arap kökenli iki vatandaşımıza saldırısı da polis kayıtlarına göre İslamofobik ve ırkçı saldırı gözüküyordu. Bu şüphelere rağmen, bu tür vakalarda sıklıkla olduğu gibi saldırganın, "Zihinsel olarak karışık” bir izlenim bıraktığı söyleniyor." Nedense bu tür saldırılarda eylemin sorumluluğunu gizlemek için hep saldırganın "zihinsel yönden karışık" iddiaları yer alıyor.
Ayrıca basında sürekli olarak "Saldırı silahının, bıçak uzunluğu sekiz santimetre olan daha küçük bir mutfak bıçağı olduğu söyleniyor." Bir saldırı masum ruhlara yönelik nefret ve önyargıyla yürütülüyorsa saldırı silahının boyunun hiçbir önemi yoktur.
Münih ırkçı saldırıların merkezi mi oluyor?
Yapılan Açıklamada; “Münih'te son dönemde artan sayıda İslamofobik ve ırkçı olaylar yaşanıyor. Temmuz 2024'ün başında Münih Untersendling'deki DİTİB Merkez Camisi'ne saldırı olmuştu ancak bu saldırıyla ilgili medyadan herhangi bir tepki gelmemişti.
Bir yıl önce Milbertshofen'deki DİTİB camisine, daha önce 51 kişiyi öldürerek suçunu açıklayan Yeni Zelandalı Christchurch saldırganının tarzında çok ciddi iki tehdit mektubu gelmişti. Burada da medyadan herhangi bir tepki gösterilmedi. Soruşturmada bilinen bir gelişme yok ve şu ana kadar yetkililerden mevcut durum hakkında herhangi bir geri bildirim gelmedi.
Temmuz ayında Neuaubing'deki Türk Kültür Merkezi aile festivali düzenlediğinde, terör lideri Öcalan'ın kellesi ilçenin her yerine provokatif bir şekilde sprey boyalarla püskürtüldü. Bu tür provokasyon yalnızca ırkçılığın bir ifadesi değil, aynı zamanda şiddet eylemlerini tırmandırmaya yönelik kasıtlı bir girişimdir. Kışkırtılmasına izin vermeyeceğiz ve barışçıl kalacağız!
Temmuz ayının başında Münih'teki bir lisede bir öğretmen, okul bahçesinde kurt selamı verdiği için bir öğrenciye fiziksel saldırıda bulundu. Bu olay, sorumlu bir şehir yetkilisi tarafından ırkçı ve uygunsuz olduğu doğrulandı, ancak öğretmen sorumlu tutulmadı. O zaman kovuşturmaya uğramadan öğrencilere vurabilirsiniz! Okul değiştirmek isteyen öğrenciye psikolojik yardım dahi sağlanmadı.
Ne yazık ki diğer kültürlere ve dinlere karşı nefret her türlü politik kesimden, hatta toplumun ortasından geliyor. Bu hastalık toplumun her kesimine yayılmış bir hastalıktır. Saygı, hoşgörü ve çeşitlilikle karakterize edilen bir toplumu savunmak ortak sorumluluğumuzdur. Toplumumuzda ırkçılığın ve nefretin hiçbir biçiminin yeri yoktur ve tüm kararlılıkla mücadele edilmelidir.
Göçmen topluluklarla birbirlerini daha iyi tanıyabilmeleri için iş birliğinin yoğunlaştırılması elzemdir. Bu kişilerin ve toplumdaki temsilcilerinin kaygılarının göz ardı edilmesi, yalnızca ırkçı eylemlerin engellenmeden gerçekleştirilmesine olanak tanır.
İnsanlar, çelişkili bir şekilde kasıtlı olarak göz ardı edilen kültürel ve dini bağlılıkları nedeniyle saldırıya uğruyor. Ne yazık ki, bu aidiyet duygusunu göstermek son zamanlarda giderek daha fazla suç sayılıyor ve bu da yabancı düşmanlarını ırkçılıklarını engellenmeden sürdürmeye daha da motive ediyor.
Bu ayrımcılığın mağdurları ihmal ediliyor ve onların ait olma gururları zorla asimilasyona uğratılıyor. Bu toplulukları görmezden gelmek aynı zamanda ırkçılıkla mücadele eden bir ırkçılık biçimidir.
Münih, uyanmalıyız! Harekete geçmeliyiz! Nefrete ve hoşgörüsüzlüğe karşı dik durmalıyız! Şimdi hemen ve herhangi bir eğer veya ama olmadan! Aksi takdirde Münih ırkçılık ve nefretin sıcak noktası haline gelecektir. Çağrımız şudur:
Müslümanlara ve özellikle Türklere yönelik kışkırtıcı, yalan ve düşmanlık dolu söylemlerden vazgeçin! Kimler vazgeçsin? Almanya'da ki bütün siyasi partiler. Basın ve medya, eğitimciler. Bu kışkırtıcı söylemler Münih'e velhasıl Almanya'ya büyük zararlar veriyor!” denildi.
Deniz Gezginci – Münih