ATATÜRK O KİTABI NEDEN ÇOK SEVDİ?

Kitap 23.05.2021 - 00:30, Güncelleme: 01.12.2021 - 20:21 3583+ kez okundu.
 

ATATÜRK O KİTABI NEDEN ÇOK SEVDİ?

Atatürk o kitabı öyle çok seviyordu ki, son baskısı Koridor Yayınlarından çıkan kitabın kapağında kırmızı zeminin üzerine kalın harflerle “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap” yazıyordu. Peki, Atatürk o kitaptan neden bu kadar çok etkilenmişti? Neden okulların müfredatına konulmasını istemişti? Orta sınıftan gelen bir şahsın, çocukluğunda ise bir çobanın oğlu olan Rus yazar Grigoriy Petrov’un kaleme aldığı “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” Atatürk’ü neden bu kadar etkilemişti?
Atatürk o kitabı öyle çok seviyordu ki, son baskısı Koridor Yayınlarından çıkan kitabın kapağında kırmızı zeminin üzerine kalın harflerle “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap” yazıyordu.   Peki, Atatürk o kitaptan neden bu kadar çok etkilenmişti? Neden okulların müfredatına konulmasını istemişti? Orta sınıftan gelen bir şahsın, çocukluğunda ise bir çobanın oğlu olan Rus yazar Grigoriy Petrov’un kaleme aldığı  “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” Atatürk’ü neden bu kadar etkilemişti?   Yazar Grigoriy Petrov bir meyhanecinin oğlu olup, çocukluğunda küfürden başka bir şey duymamış ve sarhoş insanlar dışında birilerini görmemişti. Daha sonra genç ve yetenekli bir papaz oldu.  Zamanla başkentte aranan ve saygı duyulan bir vaiz olarak tanındı. Sahip olduğu hitabet yeteneği, açık fikirleri ve konuşmalarında hayati önem taşıyan konuları ele almasıyla dikkatleri üzerine çekmekte ve halk tarafından çok sevilmekteydi. Başarısının sırrı sözü fısıldar gibi söyleyen, aynı zamanda hem otoriter, hem de etkileyici sesinin sihirli tınısında gizliydi. O hayatı yeniden inşa etmek gerektiğine inanırdı ve insanları ikna etmek için yorulmadan çabaladı.   Kitabın yazarı Petrov hayatı boyunca bir kişiden çok etkilendi. O isim düşünceleri ve felsefesi ile bataklıklarla dolu Finlandiya’yı beyaz zambaklar ülkesine dönüştüren Johan Vilhelm Snelman idi.   Snelman;  1806 yılında Finli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.  Başlangıçta din adamı olmak istiyordu ancak daha sonra filozof olmaya karar verdi.  Finlandiya’nın ulusal kalkınmasını amaçlayan düşüncelerini hayata geçirmek ve ülkede yaşanan süreçleri aktif bir şekilde etkileyebilmek için çaba gösteriyordu.  Hegel felsefesine merak sardı. İsveç’te yaşadığı yıllarda bu ülkenin siyasi ve toplumsal hayatında aktif bir şekilde yer aldı. Bu dönemde anavatanı Finlandiya ile ilgili kapsamlı değerlendirmeler yaptı.  Lund Üniversitesinde kürsü başkanı olarak akademik kariyerini sürdürebilirken ülkesi Helsinki’ye gelerek uzak bir bölgede lise müdürlüğü yaptı. Nüfusu iki - üç bine sahip, postanın haftada bir geldiği küçük şehirde aktif ve çok yönlü bir çalışma başlattı ve ünü bütün Finlandiya’ya yayıldı.  Fin dilinde ilk halk okulunu açtı, onun sayesinde birkaç yeni okul açıldı ve iki ulusal gazete yayın hayatına başladı. Yayınladığı gazete ülkede toplumsal konuların konuşulduğu ilk basın organı olma özelliğine sahipti.  Snelman,  felsefe profesörlüğüne atandı. Üniversitelerde özgür bir ortamın oluşması ilk icraatlarından biriydi. Sonraki yıllarda üniversite öğrencilerinin saygı duyduğu bir hoca, önde gelen gazeteci-yazar ve Finlandiya’nın toplumsal hayatındaki yenilikleri savunan düşünce önderi olarak saygınlık kazandı.  Finlandiya’da demiryollarının inşa edilmesi düşüncesini aktif şekilde savunurken, bunun sonucunda ülkenin her tarafında demiryolu yapımı hız kazandı. Fin dilinin resmi dil olması için dil reformunu hazırladı. Para reformu ile Finlandiya ulusal para birimine kavuştu.  Snelman, 1 Temmuz 1881’de hayata gözlerini yumdu.   Beyaz Zambaklar Ülkesinde,  yoksulluğa, imkânsızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya'yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermekte.   Kitap özellikle Yugoslavya – Bulgaristan ve Türkiye gibi ülkelerde toplumsal gelişmelerde kılavuz görevi gördü.  1928 yılında İstanbul’daki kitapçılarda yerini aldı.  Petrov’un kitabının Atatürk’ün eline nasıl geçtiği bilinmemekte. Fakat Atatürk kitabı okuduktan sonra o kadar etkilenmişti ki,  kitabın ülkedeki bütün eğitim kurumlarının, özellikle de askeri okulların ders programına dahil edilmesini emretti. Türk subayları ülkelerinde “hayatın yenilenmesi” çalışmalarında rehber olarak kabul edilen “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını uzun yıllar boyunca zorunlu kaynak eser olarak okudular.   Atatürk kitabı okuduğunda Finlandiya’nın bu destan denilecek başarısına hayran olmuş, kitabın Cumhuriyet okullarında bir rehber kitap olarak okutulmasını istemişti. Kitabın ilk basımı birkaç ayda tükenmiş, 1930’da Devlet Basımevinde resimli olarak yeni alfabeyle tekrar basılmıştı.   Türkiye’de çağdaş Türkçe ile yayınlanan kitaplar arasında en çok okunan eser olan kitabın Fince baskısının önsözünde ilginç bir örnek yer almaktaydı. 1960 yılında General Cemal Gürsel önderliğinde gerçekleşen askeri darbeden birkaç ay sonra, darbe sürecinde yer alan subayların dünya görüşünü ve eğitim seviyelerini değerlendirmek üzere bir anket yapıldı. Ankette yer alan sorulardan birisi “Sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?” şeklinde olup, ankete katılan subayların büyük kısmı bu soruya “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” cevabını vermişti.   Halkların tarihinin yaratıcısı kimdir?   Kitapta en çarpıcı sorulardan birisi de “Halkların tarihinin yaratıcısı kimdir” ? Devletlerin ve bütün insanlığın kaderinde hayati öneme sahip olan büyük olayları kimler harekete geçirerek, yönlendiriyor. Carlyle’in dediği gibi büyük şahsiyetler ve kahramanlar mı? Yahut bütün halkın ortak çabası, halk kitlelerinin sahip olduğu coşkulu veya pasif ruh hali mi?  Aslında sorunun Türkiye örneğinde açılımı şöyle; “Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı kurtuluş savaşı kazanılabilir miydi? Halk olmasaydı Atatürk böyle bir başarıyı elde edebilir miydi? Carlyle, “Kahramanlar” adlı dikkate değer kitabında kahramanlık kültü ve kültürünü övmektedir. Ona göre halk kitleleri cansız bir balçık yağını olup, heykeltıraş eli dokunmadığı sürece öyle kalacaktır. Fakat sonunda bir sanatkâr, büyük bir şahsiyet ve kahraman – Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrates, Hazreti Muhammed ortaya çıkar ve bu balçık yığınını eline alarak, ona çeşitli şekiller verir. İnsanlar ve kitlelerden istediğini yaratır.  Carlyle’in yaklaşımına göre, bir halkın ve hatta bütün insanlığın tarihini belli kişiler ve güçlü iradeye sahip dahi insanlar, başka deyişle kahramanlar şekillendirir.  Lev Tolstoy aksi yönde görüş belirtmektedir. Ona göre hayatı yaratan, yönlendiren ve bütün olayların nitelik ve akışını belirleyen güç belli kişiler, Napolyonlar değil, halk kitleleridir. Aslında bu iki görüşte birbirini tamamlıyor. “Ya-ya da” değil,  “hem hem de”  olmalı. Kahramanlar kitleye ilham vererek, onu ateşlerken, bu ateşin kaynağı halk kitlelerinin içinden çıkan alevin kendisidir.   Kitapta bilge bir atasözüne yer verilmiştir. “Yeni dönem beraberinde yeni şarkılar getirir” Beyaz Zambaklar Ülkesinde Finlandiya’ya ve bu kitabın etkisinde kalan Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni şarkılar söyletmiştir. Kitabın Atatürk üzerinde bu kadar etkili olmasının da nedeni budur.   O nedenledir ki “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” o vakitler o kadar çok ilgi gördü ki, Kuran-ı Kerim'den sonra en çok okunan kitap haline geldi.   Deniz Gezginci
Atatürk o kitabı öyle çok seviyordu ki, son baskısı Koridor Yayınlarından çıkan kitabın kapağında kırmızı zeminin üzerine kalın harflerle “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap” yazıyordu. Peki, Atatürk o kitaptan neden bu kadar çok etkilenmişti? Neden okulların müfredatına konulmasını istemişti? Orta sınıftan gelen bir şahsın, çocukluğunda ise bir çobanın oğlu olan Rus yazar Grigoriy Petrov’un kaleme aldığı “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” Atatürk’ü neden bu kadar etkilemişti?

Atatürk o kitabı öyle çok seviyordu ki, son baskısı Koridor Yayınlarından çıkan kitabın kapağında kırmızı zeminin üzerine kalın harflerle “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap” yazıyordu.

 

Peki, Atatürk o kitaptan neden bu kadar çok etkilenmişti? Neden okulların müfredatına konulmasını istemişti? Orta sınıftan gelen bir şahsın, çocukluğunda ise bir çobanın oğlu olan Rus yazar Grigoriy Petrov’un kaleme aldığı  “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” Atatürk’ü neden bu kadar etkilemişti?

 

Yazar Grigoriy Petrov bir meyhanecinin oğlu olup, çocukluğunda küfürden başka bir şey duymamış ve sarhoş insanlar dışında birilerini görmemişti. Daha sonra genç ve yetenekli bir papaz oldu.  Zamanla başkentte aranan ve saygı duyulan bir vaiz olarak tanındı. Sahip olduğu hitabet yeteneği, açık fikirleri ve konuşmalarında hayati önem taşıyan konuları ele almasıyla dikkatleri üzerine çekmekte ve halk tarafından çok sevilmekteydi. Başarısının sırrı sözü fısıldar gibi söyleyen, aynı zamanda hem otoriter, hem de etkileyici sesinin sihirli tınısında gizliydi. O hayatı yeniden inşa etmek gerektiğine inanırdı ve insanları ikna etmek için yorulmadan çabaladı.

 

Kitabın yazarı Petrov hayatı boyunca bir kişiden çok etkilendi. O isim düşünceleri ve felsefesi ile bataklıklarla dolu Finlandiya’yı beyaz zambaklar ülkesine dönüştüren Johan Vilhelm Snelman idi.

 

Snelman;  1806 yılında Finli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.  Başlangıçta din adamı olmak istiyordu ancak daha sonra filozof olmaya karar verdi.  Finlandiya’nın ulusal kalkınmasını amaçlayan düşüncelerini hayata geçirmek ve ülkede yaşanan süreçleri aktif bir şekilde etkileyebilmek için çaba gösteriyordu.  Hegel felsefesine merak sardı. İsveç’te yaşadığı yıllarda bu ülkenin siyasi ve toplumsal hayatında aktif bir şekilde yer aldı. Bu dönemde anavatanı Finlandiya ile ilgili kapsamlı değerlendirmeler yaptı.  Lund Üniversitesinde kürsü başkanı olarak akademik kariyerini sürdürebilirken ülkesi Helsinki’ye gelerek uzak bir bölgede lise müdürlüğü yaptı. Nüfusu iki - üç bine sahip, postanın haftada bir geldiği küçük şehirde aktif ve çok yönlü bir çalışma başlattı ve ünü bütün Finlandiya’ya yayıldı.  Fin dilinde ilk halk okulunu açtı, onun sayesinde birkaç yeni okul açıldı ve iki ulusal gazete yayın hayatına başladı. Yayınladığı gazete ülkede toplumsal konuların konuşulduğu ilk basın organı olma özelliğine sahipti.  Snelman,  felsefe profesörlüğüne atandı. Üniversitelerde özgür bir ortamın oluşması ilk icraatlarından biriydi. Sonraki yıllarda üniversite öğrencilerinin saygı duyduğu bir hoca, önde gelen gazeteci-yazar ve Finlandiya’nın toplumsal hayatındaki yenilikleri savunan düşünce önderi olarak saygınlık kazandı.  Finlandiya’da demiryollarının inşa edilmesi düşüncesini aktif şekilde savunurken, bunun sonucunda ülkenin her tarafında demiryolu yapımı hız kazandı. Fin dilinin resmi dil olması için dil reformunu hazırladı. Para reformu ile Finlandiya ulusal para birimine kavuştu.  Snelman, 1 Temmuz 1881’de hayata gözlerini yumdu.

 

Beyaz Zambaklar Ülkesinde,  yoksulluğa, imkânsızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya'yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermekte.

 

Kitap özellikle Yugoslavya – Bulgaristan ve Türkiye gibi ülkelerde toplumsal gelişmelerde kılavuz görevi gördü.  1928 yılında İstanbul’daki kitapçılarda yerini aldı.  Petrov’un kitabının Atatürk’ün eline nasıl geçtiği bilinmemekte. Fakat Atatürk kitabı okuduktan sonra o kadar etkilenmişti ki,  kitabın ülkedeki bütün eğitim kurumlarının, özellikle de askeri okulların ders programına dahil edilmesini emretti. Türk subayları ülkelerinde “hayatın yenilenmesi” çalışmalarında rehber olarak kabul edilen “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını uzun yıllar boyunca zorunlu kaynak eser olarak okudular.

 

Atatürk kitabı okuduğunda Finlandiya’nın bu destan denilecek başarısına hayran olmuş, kitabın Cumhuriyet okullarında bir rehber kitap olarak okutulmasını istemişti. Kitabın ilk basımı birkaç ayda tükenmiş, 1930’da Devlet Basımevinde resimli olarak yeni alfabeyle tekrar basılmıştı.

 

Türkiye’de çağdaş Türkçe ile yayınlanan kitaplar arasında en çok okunan eser olan kitabın Fince baskısının önsözünde ilginç bir örnek yer almaktaydı. 1960 yılında General Cemal Gürsel önderliğinde gerçekleşen askeri darbeden birkaç ay sonra, darbe sürecinde yer alan subayların dünya görüşünü ve eğitim seviyelerini değerlendirmek üzere bir anket yapıldı. Ankette yer alan sorulardan birisi “Sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?” şeklinde olup, ankete katılan subayların büyük kısmı bu soruya “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” cevabını vermişti.

 

Halkların tarihinin yaratıcısı kimdir?

 

Kitapta en çarpıcı sorulardan birisi de “Halkların tarihinin yaratıcısı kimdir” ? Devletlerin ve bütün insanlığın kaderinde hayati öneme sahip olan büyük olayları kimler harekete geçirerek, yönlendiriyor. Carlyle’in dediği gibi büyük şahsiyetler ve kahramanlar mı? Yahut bütün halkın ortak çabası, halk kitlelerinin sahip olduğu coşkulu veya pasif ruh hali mi?  Aslında sorunun Türkiye örneğinde açılımı şöyle; “Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı kurtuluş savaşı kazanılabilir miydi? Halk olmasaydı Atatürk böyle bir başarıyı elde edebilir miydi? Carlyle, “Kahramanlar” adlı dikkate değer kitabında kahramanlık kültü ve kültürünü övmektedir. Ona göre halk kitleleri cansız bir balçık yağını olup, heykeltıraş eli dokunmadığı sürece öyle kalacaktır. Fakat sonunda bir sanatkâr, büyük bir şahsiyet ve kahraman – Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrates, Hazreti Muhammed ortaya çıkar ve bu balçık yığınını eline alarak, ona çeşitli şekiller verir. İnsanlar ve kitlelerden istediğini yaratır.  Carlyle’in yaklaşımına göre, bir halkın ve hatta bütün insanlığın tarihini belli kişiler ve güçlü iradeye sahip dahi insanlar, başka deyişle kahramanlar şekillendirir.  Lev Tolstoy aksi yönde görüş belirtmektedir. Ona göre hayatı yaratan, yönlendiren ve bütün olayların nitelik ve akışını belirleyen güç belli kişiler, Napolyonlar değil, halk kitleleridir. Aslında bu iki görüşte birbirini tamamlıyor. “Ya-ya da” değil,  “hem hem de”  olmalı. Kahramanlar kitleye ilham vererek, onu ateşlerken, bu ateşin kaynağı halk kitlelerinin içinden çıkan alevin kendisidir.

 

Kitapta bilge bir atasözüne yer verilmiştir. “Yeni dönem beraberinde yeni şarkılar getirir” Beyaz Zambaklar Ülkesinde Finlandiya’ya ve bu kitabın etkisinde kalan Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni şarkılar söyletmiştir. Kitabın Atatürk üzerinde bu kadar etkili olmasının da nedeni budur.

 

O nedenledir ki “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” o vakitler o kadar çok ilgi gördü ki, Kuran-ı Kerim'den sonra en çok okunan kitap haline geldi.

 

Deniz Gezginci

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve munihinsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.