BU YAZIYI OKUMADAN PAYLAŞIM YAPMAYIN !

Röportajlar 09.02.2023 - 14:28, Güncelleme: 09.02.2023 - 14:28 8581+ kez okundu.
 

BU YAZIYI OKUMADAN PAYLAŞIM YAPMAYIN !

Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İletişim Uzmanı Dr. Cansel Poyraz Akyol, sosyal medyada yaşanan bilgi kirliği üzerine çok önemli açıklamalarda bulundu. Deniz Gezginci'nin sorularını yanıtlayan Akyol; deprem sürecinde yaşanmış olaylardan örnekler vererek bilgi kirliliği konusunun ne kadar ciddi bir sorun olduğunu anlattı.
Deniz Gezginci: Konunun bir uzmanı olarak bize dezenformasyonun ne demek olduğunu açıklar mısınız? Cansel Poyraz Akyol: Kriz zamanlarında, büyük afetlerde, terör olaylarında dezenformasyonla mücadele en kritik şey. Çünkü gerçekten sesi duyulması gereken insanların sesini bastıran, kalabalıkları paniğe ve korkuya sevk eden bir süreç. Dezenformasyon en kaba tanımıyla yalan yanlış bilgiyi bilerek yaymak. Bir de mezenformasyon var o da bilmeden yanlış bilginin yayılmasına yardımcı olmak. Deniz Gezginci: Dezenformasyonun nasıl bir zararı var? Cansel Poyraz Akyol: Özellikle yaşadığımız şu deprem süreci bunun bir toplum için ne kadar büyük bir problem olduğunu, adeta bir güvenlik sorunu haline dönüştüğünü hepimize gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Depremi yaşadığımız andan beri iletişimci arkadaşlarla internetteki yalan yanlış bilgileri ayıklamak, doğruluğunu teyit etmek ve doğrusun yaymak için uğraşıyoruz. Deniz Gezginci: Deprem sürecinde yaşanmış örnekler üzerinden gidersek? Cansel Poyraz Akyol: Mesela sosyal medyada şöyle bir paylaşım dönüyor. “Antakya’da X otel kapılarını açmış, yemek ve barınacak yer veriyor oraya gidebilirsiniz” Diyelim ki siz Antakya’da bu paylaşımı gören bir depremzedesiniz. Zaten afet durumunda şehirde bir yerden bir yere ulaşmak son derece zor, yollar kapalı. Bu soğukta tüm imkanlarınızı seferber ederek o otele gidiyorsunuz. Aslında o otelde böyle bir şey yok. O otellerde böyle bir hizmet verilmiyor. Hatta oteller web sayfalarında “sakın buraya gelmeyin, biz zaten kapalıyız, kapının önünde bekliyoruz” diye bilgi yayınlamışlar. Bunun gibi onlarca otel ilanının duyurusunun tek tek peşine düştüm. Oteli arıyorum, sayfalarına bakıyorum. On paylaşımdan neredeyse yedisi yanlış ya da yalandı. Bir depremzedesiniz, barınma ihtiyacınız var ve yanlış bir yere gidiyorsunuz. Bu gerçekten çok üzücü bir durum. Bunun dışında sosyal medyada şehir şehir AFAD numaraları dolaşıyor. Bu numaralar da yalan çıktı. Şöyle düşünelim sınırlı şarjınız var, deprem bölgesindesiniz. Çok acil yardıma ihtiyacınız var ve o sınırlı şarjınızla yanlış bir numarayı arayıp şarjınızı bitiriyorsunuz. Üstelikte aradığınız numaraların bazıları veri toplamak için kötü niyetli kişiler. Sizi lafa tutuyor, bilgileriniz ve numaranızı alıyor. Hem şarjınız bitiyor hem bilgileriniz tehlikeli insanların eline geçmiş oluyor. Bir de yine sosyal medyada “Göçük altındayız, yaralıyız, burası yıkıldı” gibi yalan yanlış ses kayıtları dolaşıyor. Gerçekten göçük altında olup son telefonun bir noktacık çeken kısmıyla yardım isteyenlerin gerçek çağrılarının kaybolmasına sebep oluyor.     Burada bir diğer önemli nokta da yardımlar meselesi. O kadar çok banka hesap numarası, isim döndü ve insanlar can havliyle paylaştı ki bu hesap numaralarını. Kim bu insanlar, bu numaralar kimlere ait, bu hesap numaraları kimlerin? Emin olmadan bu hesaplara bir sürü paralar yatırıldı. Onun dışında ihtiyaç listeleri. Gerçekten teyitli olmayan ihtiyaç listeleri nedeni ile aslında hiç ihtiyaç olmayan malzemelerle yardım tırlarının yola çıkmasına neden oldu. Zaten trafik berbat, bir yerden bir yere ulaşım çok zor. Böyle yanlış haberler deprem bölgesindeki yerlerin tıkanan trafiğinin daha da kötü hale gelmesine sebep oldu. Yine teyit ettiğimiz ve yalan olduğunu gördüğümüz Türk Eczacılar Birliği’nin bazı yerlerde mobil eczaneler açtığı yönündeki paylaşımlar. Mobil Eczaneler açıldığı doğru ama yerleri ile ilgili bir sürü yanlış şey paylaşılıyor. Bu örnekten yola çıkarak şöyle düşünelim.  Bir depremzedesiniz ve insüline acil ihtiyacınız var. Son enerjinizle paylaşımda gördüğünüz yere gidiyorsunuz ve orada öyle bir Mobil Eczane yok. Bir önemli konu da çocukların fotoğrafları. Çocukların fotoğraflarını paylaşıp “Enkazdan çıktı, ailesine ulaşılamıyor” diye paylaşımlar yapıldı. Bu konuda görevliler ısrarla uyardılar. Siz bu çocukların fotoğraflarını ve bilgilerini paylaşarak art niyetli insanlara bir çocuğun fotoğrafını ve kişisel bilgilerini veriyorsunuz. Kötü niyetli biri sizden aldığı o bilgilerle gidip “Ben amcasıyım” diyor ve hatta fotoğrafını da gösteriyor. Tabii böyle olmayıp böyle anlatılan hikayeler de kaos ve korku yaratıyor. Aile Bakanlığı da çocukların başıboş, ortalarda olmadığını, kontrol altına alındığını açıkladı. Bu paylaşımlar korku ve kaosu tetiklediği gibi görevlilerin de işini zorlaştırıyor. Gerçekten sesi duyulması gerekenlerin de sesi bastırılmış oluyor. Deniz Gezginci: Kirli bilgiyi yaymayı engellemenin en kolay çözümü nedir? Şüpheli olduğunu düşündüğümüz bir paylaşımı yapmadan önce nelere dikkat etmeliyiz? Cansel Poyraz Akyol: Mesela şüpheli olduğum bir paylaşımı görünce hemen arkadaşıma soruyorum; “Bu senin gerçekten birinci dereceden tanıdığın bir yerden mi geldi?”  Yıkılan yerlerin doğru olup olmadığını listelerinden kontrol ediyorum. Bu zor bir süreç ama bunu böyle yapmalıyız. Eğer böyle yapmazsak gerçekten ihtiyacı olanların sesini duyuramayız, sahada çalışanların işini zorlaştırır, gerçekten kötü niyetli insanların bu süreçten nemalanmasına katkıda bulunuruz. Bu gibi kriz durumlarında özellikle biraz sabırlı olmak gerekiyor. Duyguların çok yoğun olduğu, hepimizin çok acayip şeyler yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Bir toplum, bir millet travmatize olmuş durumda şu anda. Deprem bölgesindekiler ayrı, gelişmeleri izleyenler ayrı bir travma yaşıyoruz. Korkuyoruz, üzülüyoruz, öfkeliyiz ama bunların hepsi bize yanlış yaptıran şeyler. Dolayısıyla da paylaşım yaparken sakin ve sabırlı olmak lazım. Bir kere resmi hesaplardan (bu sadece devletin resmi hesapları olmak zorunda değil) güvendiğimiz gazetecileri, güvendiğimiz haber ajanslarını, daha öncesinde bizde kredisi olan Sivil Toplum Kuruluşlarını iyi takip etmeliyiz. Bu sitelerden teyit almadan hiçbir şeyi paylaşmamalıyız. Bu gibi süreçlerde çok öfkeli olabiliriz ama o algoritmayı kendi isyan duygularınızla, üzüntülerinizle paylaştığınız şeylerle meşgul etmeyin. Şu an sizin yaymanız gereken şey ne hissettiğiniz değil gerçekten yardıma yönelik ne yapılacaksa onunla ilgili şeyler yapmak. Önce şu enkazı bir kaldıralım, yaralıların yaralarını bir saralım daha sonra oturacağımız, hesaplaşacağımız, kurumlara hesap soracağımız süreç sonraki aşama. Şu an sosyal medyalarımızı bir şey için kullanacaksak öfkemizi kusmak için değil gerçekten insanlara faydalı olacak şeyleri yaymak için kullanmalıyız. Deniz Gezginci: Son olarak Twitter’da yaşanan kısıtlamaya gelirsek? Cansel Poyraz Akyol: Maalesef Türkiye şu anda Twitter’da bir kısıtlama yaşıyor. Gerçi tam bir resmî açıklama yok, kurumlar topu birbirlerine atıyorlar ama dezenformasyonla mücadelenin yolu bu değil. “Çocuklar olmasaydı okulları ne güzel yönetirdik” der gibi “İnternet olmazsa ne güzel yönetiriz bu dezenformasyon sorununu” demek doğru değil. Internet olmasaydı gibi bir yaklaşım asla kabul edilemez. Bu süreçte iletişim hatlarının güçlendirilmesi, iletişimin her türlüsüne teknik bütün desteğin verilmesi gerektiği bir süreçte, insanların pek çok sorununu ve sesini sosyal mecralardan duyurduğu bir süreçte internet kısıtlamasını kabul etmemiz kesinlikle mümkün değil. Kimse bunu meşrulaştırmaya çalışmasın. Deniz Gezginci
Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İletişim Uzmanı Dr. Cansel Poyraz Akyol, sosyal medyada yaşanan bilgi kirliği üzerine çok önemli açıklamalarda bulundu. Deniz Gezginci'nin sorularını yanıtlayan Akyol; deprem sürecinde yaşanmış olaylardan örnekler vererek bilgi kirliliği konusunun ne kadar ciddi bir sorun olduğunu anlattı.

Deniz Gezginci: Konunun bir uzmanı olarak bize dezenformasyonun ne demek olduğunu açıklar mısınız?

Cansel Poyraz Akyol: Kriz zamanlarında, büyük afetlerde, terör olaylarında dezenformasyonla mücadele en kritik şey. Çünkü gerçekten sesi duyulması gereken insanların sesini bastıran, kalabalıkları paniğe ve korkuya sevk eden bir süreç. Dezenformasyon en kaba tanımıyla yalan yanlış bilgiyi bilerek yaymak. Bir de mezenformasyon var o da bilmeden yanlış bilginin yayılmasına yardımcı olmak.

Deniz Gezginci: Dezenformasyonun nasıl bir zararı var?

Cansel Poyraz Akyol: Özellikle yaşadığımız şu deprem süreci bunun bir toplum için ne kadar büyük bir problem olduğunu, adeta bir güvenlik sorunu haline dönüştüğünü hepimize gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Depremi yaşadığımız andan beri iletişimci arkadaşlarla internetteki yalan yanlış bilgileri ayıklamak, doğruluğunu teyit etmek ve doğrusun yaymak için uğraşıyoruz.

Deniz Gezginci: Deprem sürecinde yaşanmış örnekler üzerinden gidersek?

Cansel Poyraz Akyol: Mesela sosyal medyada şöyle bir paylaşım dönüyor. “Antakya’da X otel kapılarını açmış, yemek ve barınacak yer veriyor oraya gidebilirsiniz” Diyelim ki siz Antakya’da bu paylaşımı gören bir depremzedesiniz. Zaten afet durumunda şehirde bir yerden bir yere ulaşmak son derece zor, yollar kapalı. Bu soğukta tüm imkanlarınızı seferber ederek o otele gidiyorsunuz. Aslında o otelde böyle bir şey yok. O otellerde böyle bir hizmet verilmiyor. Hatta oteller web sayfalarında “sakın buraya gelmeyin, biz zaten kapalıyız, kapının önünde bekliyoruz” diye bilgi yayınlamışlar. Bunun gibi onlarca otel ilanının duyurusunun tek tek peşine düştüm. Oteli arıyorum, sayfalarına bakıyorum. On paylaşımdan neredeyse yedisi yanlış ya da yalandı. Bir depremzedesiniz, barınma ihtiyacınız var ve yanlış bir yere gidiyorsunuz. Bu gerçekten çok üzücü bir durum.

Bunun dışında sosyal medyada şehir şehir AFAD numaraları dolaşıyor. Bu numaralar da yalan çıktı. Şöyle düşünelim sınırlı şarjınız var, deprem bölgesindesiniz. Çok acil yardıma ihtiyacınız var ve o sınırlı şarjınızla yanlış bir numarayı arayıp şarjınızı bitiriyorsunuz. Üstelikte aradığınız numaraların bazıları veri toplamak için kötü niyetli kişiler. Sizi lafa tutuyor, bilgileriniz ve numaranızı alıyor. Hem şarjınız bitiyor hem bilgileriniz tehlikeli insanların eline geçmiş oluyor.

Bir de yine sosyal medyada “Göçük altındayız, yaralıyız, burası yıkıldı” gibi yalan yanlış ses kayıtları dolaşıyor. Gerçekten göçük altında olup son telefonun bir noktacık çeken kısmıyla yardım isteyenlerin gerçek çağrılarının kaybolmasına sebep oluyor.

 

 

Burada bir diğer önemli nokta da yardımlar meselesi. O kadar çok banka hesap numarası, isim döndü ve insanlar can havliyle paylaştı ki bu hesap numaralarını. Kim bu insanlar, bu numaralar kimlere ait, bu hesap numaraları kimlerin? Emin olmadan bu hesaplara bir sürü paralar yatırıldı.

Onun dışında ihtiyaç listeleri. Gerçekten teyitli olmayan ihtiyaç listeleri nedeni ile aslında hiç ihtiyaç olmayan malzemelerle yardım tırlarının yola çıkmasına neden oldu. Zaten trafik berbat, bir yerden bir yere ulaşım çok zor. Böyle yanlış haberler deprem bölgesindeki yerlerin tıkanan trafiğinin daha da kötü hale gelmesine sebep oldu.

Yine teyit ettiğimiz ve yalan olduğunu gördüğümüz Türk Eczacılar Birliği’nin bazı yerlerde mobil eczaneler açtığı yönündeki paylaşımlar. Mobil Eczaneler açıldığı doğru ama yerleri ile ilgili bir sürü yanlış şey paylaşılıyor. Bu örnekten yola çıkarak şöyle düşünelim.  Bir depremzedesiniz ve insüline acil ihtiyacınız var. Son enerjinizle paylaşımda gördüğünüz yere gidiyorsunuz ve orada öyle bir Mobil Eczane yok.

Bir önemli konu da çocukların fotoğrafları. Çocukların fotoğraflarını paylaşıp “Enkazdan çıktı, ailesine ulaşılamıyor” diye paylaşımlar yapıldı. Bu konuda görevliler ısrarla uyardılar. Siz bu çocukların fotoğraflarını ve bilgilerini paylaşarak art niyetli insanlara bir çocuğun fotoğrafını ve kişisel bilgilerini veriyorsunuz. Kötü niyetli biri sizden aldığı o bilgilerle gidip “Ben amcasıyım” diyor ve hatta fotoğrafını da gösteriyor.

Tabii böyle olmayıp böyle anlatılan hikayeler de kaos ve korku yaratıyor. Aile Bakanlığı da çocukların başıboş, ortalarda olmadığını, kontrol altına alındığını açıkladı. Bu paylaşımlar korku ve kaosu tetiklediği gibi görevlilerin de işini zorlaştırıyor. Gerçekten sesi duyulması gerekenlerin de sesi bastırılmış oluyor.

Deniz Gezginci: Kirli bilgiyi yaymayı engellemenin en kolay çözümü nedir? Şüpheli olduğunu düşündüğümüz bir paylaşımı yapmadan önce nelere dikkat etmeliyiz?

Cansel Poyraz Akyol: Mesela şüpheli olduğum bir paylaşımı görünce hemen arkadaşıma soruyorum; “Bu senin gerçekten birinci dereceden tanıdığın bir yerden mi geldi?”  Yıkılan yerlerin doğru olup olmadığını listelerinden kontrol ediyorum. Bu zor bir süreç ama bunu böyle yapmalıyız. Eğer böyle yapmazsak gerçekten ihtiyacı olanların sesini duyuramayız, sahada çalışanların işini zorlaştırır, gerçekten kötü niyetli insanların bu süreçten nemalanmasına katkıda bulunuruz.

Bu gibi kriz durumlarında özellikle biraz sabırlı olmak gerekiyor. Duyguların çok yoğun olduğu, hepimizin çok acayip şeyler yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Bir toplum, bir millet travmatize olmuş durumda şu anda. Deprem bölgesindekiler ayrı, gelişmeleri izleyenler ayrı bir travma yaşıyoruz. Korkuyoruz, üzülüyoruz, öfkeliyiz ama bunların hepsi bize yanlış yaptıran şeyler. Dolayısıyla da paylaşım yaparken sakin ve sabırlı olmak lazım. Bir kere resmi hesaplardan (bu sadece devletin resmi hesapları olmak zorunda değil) güvendiğimiz gazetecileri, güvendiğimiz haber ajanslarını, daha öncesinde bizde kredisi olan Sivil Toplum Kuruluşlarını iyi takip etmeliyiz. Bu sitelerden teyit almadan hiçbir şeyi paylaşmamalıyız.

Bu gibi süreçlerde çok öfkeli olabiliriz ama o algoritmayı kendi isyan duygularınızla, üzüntülerinizle paylaştığınız şeylerle meşgul etmeyin. Şu an sizin yaymanız gereken şey ne hissettiğiniz değil gerçekten yardıma yönelik ne yapılacaksa onunla ilgili şeyler yapmak. Önce şu enkazı bir kaldıralım, yaralıların yaralarını bir saralım daha sonra oturacağımız, hesaplaşacağımız, kurumlara hesap soracağımız süreç sonraki aşama. Şu an sosyal medyalarımızı bir şey için kullanacaksak öfkemizi kusmak için değil gerçekten insanlara faydalı olacak şeyleri yaymak için kullanmalıyız.

Deniz Gezginci: Son olarak Twitter’da yaşanan kısıtlamaya gelirsek?

Cansel Poyraz Akyol: Maalesef Türkiye şu anda Twitter’da bir kısıtlama yaşıyor. Gerçi tam bir resmî açıklama yok, kurumlar topu birbirlerine atıyorlar ama dezenformasyonla mücadelenin yolu bu değil. “Çocuklar olmasaydı okulları ne güzel yönetirdik” der gibi “İnternet olmazsa ne güzel yönetiriz bu dezenformasyon sorununu” demek doğru değil. Internet olmasaydı gibi bir yaklaşım asla kabul edilemez. Bu süreçte iletişim hatlarının güçlendirilmesi, iletişimin her türlüsüne teknik bütün desteğin verilmesi gerektiği bir süreçte, insanların pek çok sorununu ve sesini sosyal mecralardan duyurduğu bir süreçte internet kısıtlamasını kabul etmemiz kesinlikle mümkün değil. Kimse bunu meşrulaştırmaya çalışmasın.

Deniz Gezginci

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve munihinsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.