BİR ÇİFT YÜREK - Marlo Morgan

Kitap 12.09.2022 - 07:30, Güncelleme: 12.09.2022 - 13:33 10779+ kez okundu.
 

BİR ÇİFT YÜREK - Marlo Morgan

Münih Kitap Kulübü kitap tanıtımı çerçevesinde bu haftaki kitabımız çıktığı sene satış rekorları kıran Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" adlı kitabı.
Bir hikâyeyi anlamlı kılan, yazarın o hikâyeyi gerçekte yaşaması mı? Yoksa okura yaşatması mı? Marlo Morgan’ın ‘Bir Çift Yürek’ adlı kitabını ikinci okuduğumda aklıma gelen soru bu oldu. Bu oldu çünkü romanı bundan yaklaşık yirmi yıl önce ilk okuduğumda çok etkilenmiş, anlatılanları yazarın birebir yaşadığını zannetmiştim.   Öyle zannetmiştim çünkü Amerikalı bir tıp doktoru olan yazar Marlo Morgan, göçebe bir kültüre sahip Avustralya yerlileri olan Aborjinlerle birlikte üç dolunay (üç ay) süren ve çölü boydan boya kat ettikleri hikâyeyi birebir yaşadığını söylüyordu. Yıllar sonra Aborjinlerin tepkisiyle karşılaşınca ise “hikâye aslında uydurmaydı” diye kendini yalanladı.   Yirmi sene önce çok etkilendiğim hikâyenin yirmi sene sonra “yalan” olduğunu öğrenmek beni biraz hayal kırıklığına uğratsa da yazarın yaşamadığı bir olayı yaşarmışçasına okuruna yaşatması ve bunda beni olduğu gibi milyonları inandırması da aslında başka bir başarıydı.   Gelelim kitapla ilgili altını çizdiğim noktalara…   Öncelikle kitabın adının nerden geldiğine değineyim. İlkel bir kabile olan Aborjinler, yazarı büyük bir alçak gönüllükle kendilerinden biri olarak kabul eder ve onun şefkat dolu öğretmenleri olurlar. Aborjinler bu beyaz Amerikalının birden çok yeteneği olduğunu düşünüyorlardı ve kendi kültürüne sadık kalarak, onları ve onların yaşama bakış tarzlarını çok sevdiğini anlamışlardı. Bu yüzden ona “Bir Çift Yürek” adını verirler.   Yazarın zorlu yolculuğa başlayacağı ilk anlarda yaşadığı şu olay yaşama dair derin anlam içerir; “Bana üzerimdeki her şeyi çıkartmam konusunda yeni buyruklar verdi: ayakkabılarımdan, çorabımdan, iç çamaşırlarımdan, tüm takılarımdan, hatta saçlarımı tutan tokalarımdan bile sıyrılmalıydım. Az sonra bana dumanın içinden geçerek ateşin üzerinden atlamam istendi. En sonunda bana artık temizlenmiş olduğum söylendi. Sonra bana baktı, gülümsedi ve gözlerimiz birleştiğinde kollarını açarak neyim var, neyim yoksa tümünü ateşe attı. Her şeyim alev alev yanmaya başlamıştı bile. Çok sonra anlayacaktım ki maddi nesnelerden ve bazı önyargılardan kurtulmak ‘var olmaya’ doğru yapacağım o yürüyüşün gerekli ve vazgeçilmez bir adımıydı”   Kitapta altını çizdiğim, bana anlamlı gelen çok önemli sözler oldu;   - “Eğer bir kişi yedi yaşındaki inançları ile otuzyedi yaşında kendini hala iyi ve mutlu hissedebiliyorsa, bu kişi ömrünü boşa harcamış demektir” - “Sen birinin canını acıtırsan kendi canını acıtırsın, birine yardım edersen kendine yardım edersin” - En hızlı koşanın kazanacağı yarışma Aborjinlere saçma geliyordu ve bu saçmalığı “Tek kişinin kazandığı oyunlarda bütün ötekiler kaybetmiş olur” şeklinde özetliyorlardı. - Yerlilerin inancına göre maddesel nesneler korkuya yol açardı. “İnsanlar ne kadar çok mala sahip olurlarsa o kadar korkarlar” - “Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver”   Kitapta altını çizdiğim önemli tespitlerden biri de yaşlılarla ilgiliydi; “Bizim toplumumuzda ne çok unutkan, sorumluluk alamayan, güvenilemeyen ve düşkün yaşlı olduğunu düşündüm. Oysa burada, bu yabanıl ortamda, yaşlılık bilgelikle eşit adımlarla ilerliyordu ve bu kişilerin tartışmalara katkıları önemle değerlendiriliyordu. Onlar, ötekiler için birer güç ve örnek anıtı sayılıyorlardı”   Kitapta bilmediğim ya da daha önce pek kullanmadığım kelimeler ise;   - Spinifex: Sapı tahta gibi olan ve içinde silikonu fazla olan bir ot. Avustralya’nın içlerinde çok yaygın. - Tinny: Avusturalyalıların kutu biraya verdikleri ad. Bira, onlar için ulusal bir hazine şekliydi. Avusturalya eyaletinin bir bira fabrikası vardı ve insanlar tiryakisi oldukları markaya karşı belirgin bir tutku geliştiriyorlardı. - Alazlanmak: Sıcaktan kızarmak, hafifçe ısınmak, yanmak, kavrulmak. (Bir ateş yak da alazlanalım) - Ayrımsamak: Olup bitenlerin bilincinde olmak, bir şeyi sezmek, anlamak, görmek. (Boşlukta olduğumu ayrımsadım) - Gergef: Ahşaptan, dört ayak üstüne portatif sürme tahtalardan yapılanları olduğu gibi, fildişili, ağalıları da olan, el işleri ve oyalarının yapıldığı aletin adı.   Yazının başında da belirttiğim gibi Marlo Morgan’ın “Bir Çift Yürek” adlı kitabını bundan yaklaşık yirmi yıl önce okumuş ve çok etkilenmiştim. Ancak yine bir şeyi fark ettim ki kitapta altını çizdiğim yerler neredeyse yok gibiydi. Yirmi yıl sonra elime aldığımda ise yüzümde artan çizgiler gibi kitapta altını çizdiğim yerler de artmıştı.   “Bir Çift Yürek”i eğer bugüne kadar okuma fırsatı bulamadıysanız okumanızı tavsiye ederim.   Deniz Gezginci denizgezginci@hotmail.com  
Münih Kitap Kulübü kitap tanıtımı çerçevesinde bu haftaki kitabımız çıktığı sene satış rekorları kıran Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" adlı kitabı.

Bir hikâyeyi anlamlı kılan, yazarın o hikâyeyi gerçekte yaşaması mı? Yoksa okura yaşatması mı? Marlo Morgan’ın ‘Bir Çift Yürek’ adlı kitabını ikinci okuduğumda aklıma gelen soru bu oldu. Bu oldu çünkü romanı bundan yaklaşık yirmi yıl önce ilk okuduğumda çok etkilenmiş, anlatılanları yazarın birebir yaşadığını zannetmiştim.

 

Öyle zannetmiştim çünkü Amerikalı bir tıp doktoru olan yazar Marlo Morgan, göçebe bir kültüre sahip Avustralya yerlileri olan Aborjinlerle birlikte üç dolunay (üç ay) süren ve çölü boydan boya kat ettikleri hikâyeyi birebir yaşadığını söylüyordu. Yıllar sonra Aborjinlerin tepkisiyle karşılaşınca ise “hikâye aslında uydurmaydı” diye kendini yalanladı.

 

Yirmi sene önce çok etkilendiğim hikâyenin yirmi sene sonra “yalan” olduğunu öğrenmek beni biraz hayal kırıklığına uğratsa da yazarın yaşamadığı bir olayı yaşarmışçasına okuruna yaşatması ve bunda beni olduğu gibi milyonları inandırması da aslında başka bir başarıydı.

 

Gelelim kitapla ilgili altını çizdiğim noktalara…

 

Öncelikle kitabın adının nerden geldiğine değineyim. İlkel bir kabile olan Aborjinler, yazarı büyük bir alçak gönüllükle kendilerinden biri olarak kabul eder ve onun şefkat dolu öğretmenleri olurlar. Aborjinler bu beyaz Amerikalının birden çok yeteneği olduğunu düşünüyorlardı ve kendi kültürüne sadık kalarak, onları ve onların yaşama bakış tarzlarını çok sevdiğini anlamışlardı. Bu yüzden ona “Bir Çift Yürek” adını verirler.

 

Yazarın zorlu yolculuğa başlayacağı ilk anlarda yaşadığı şu olay yaşama dair derin anlam içerir; “Bana üzerimdeki her şeyi çıkartmam konusunda yeni buyruklar verdi: ayakkabılarımdan, çorabımdan, iç çamaşırlarımdan, tüm takılarımdan, hatta saçlarımı tutan tokalarımdan bile sıyrılmalıydım. Az sonra bana dumanın içinden geçerek ateşin üzerinden atlamam istendi. En sonunda bana artık temizlenmiş olduğum söylendi. Sonra bana baktı, gülümsedi ve gözlerimiz birleştiğinde kollarını açarak neyim var, neyim yoksa tümünü ateşe attı. Her şeyim alev alev yanmaya başlamıştı bile. Çok sonra anlayacaktım ki maddi nesnelerden ve bazı önyargılardan kurtulmak ‘var olmaya’ doğru yapacağım o yürüyüşün gerekli ve vazgeçilmez bir adımıydı”

 

Kitapta altını çizdiğim, bana anlamlı gelen çok önemli sözler oldu;

 

- “Eğer bir kişi yedi yaşındaki inançları ile otuzyedi yaşında kendini hala iyi ve mutlu hissedebiliyorsa, bu kişi ömrünü boşa harcamış demektir”

- “Sen birinin canını acıtırsan kendi canını acıtırsın, birine yardım edersen kendine yardım edersin”

- En hızlı koşanın kazanacağı yarışma Aborjinlere saçma geliyordu ve bu saçmalığı “Tek kişinin kazandığı oyunlarda bütün ötekiler kaybetmiş olur” şeklinde özetliyorlardı.

- Yerlilerin inancına göre maddesel nesneler korkuya yol açardı. “İnsanlar ne kadar çok mala sahip olurlarsa o kadar korkarlar”

- “Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver”

 

Kitapta altını çizdiğim önemli tespitlerden biri de yaşlılarla ilgiliydi; “Bizim toplumumuzda ne çok unutkan, sorumluluk alamayan, güvenilemeyen ve düşkün yaşlı olduğunu düşündüm. Oysa burada, bu yabanıl ortamda, yaşlılık bilgelikle eşit adımlarla ilerliyordu ve bu kişilerin tartışmalara katkıları önemle değerlendiriliyordu. Onlar, ötekiler için birer güç ve örnek anıtı sayılıyorlardı”

 

Kitapta bilmediğim ya da daha önce pek kullanmadığım kelimeler ise;

 

- Spinifex: Sapı tahta gibi olan ve içinde silikonu fazla olan bir ot. Avustralya’nın içlerinde çok yaygın.

- Tinny: Avusturalyalıların kutu biraya verdikleri ad. Bira, onlar için ulusal bir hazine şekliydi. Avusturalya eyaletinin bir bira fabrikası vardı ve insanlar tiryakisi oldukları markaya karşı belirgin bir tutku geliştiriyorlardı.

- Alazlanmak: Sıcaktan kızarmak, hafifçe ısınmak, yanmak, kavrulmak. (Bir ateş yak da alazlanalım)

- Ayrımsamak: Olup bitenlerin bilincinde olmak, bir şeyi sezmek, anlamak, görmek. (Boşlukta olduğumu ayrımsadım)

- Gergef: Ahşaptan, dört ayak üstüne portatif sürme tahtalardan yapılanları olduğu gibi, fildişili, ağalıları da olan, el işleri ve oyalarının yapıldığı aletin adı.

 

Yazının başında da belirttiğim gibi Marlo Morgan’ın “Bir Çift Yürek” adlı kitabını bundan yaklaşık yirmi yıl önce okumuş ve çok etkilenmiştim. Ancak yine bir şeyi fark ettim ki kitapta altını çizdiğim yerler neredeyse yok gibiydi. Yirmi yıl sonra elime aldığımda ise yüzümde artan çizgiler gibi kitapta altını çizdiğim yerler de artmıştı.

 

“Bir Çift Yürek”i eğer bugüne kadar okuma fırsatı bulamadıysanız okumanızı tavsiye ederim.

 

Deniz Gezginci

denizgezginci@hotmail.com

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve munihinsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.